18 Ocak 2012 Çarşamba

Lefter & 90+6



Cuma günü  "Ordinaryüs" Lefter'i kaybettik. O Cemil Turan için de benim için de, minik bir Fenerbahçeli  için de LEFTER! Çünkü efsaneler yaşlanmaz ve ölmez... Son mektubunda Başkandan "hakkını helal" etmesini istemişti. Başkanın ona mektubu ise ulaştırılmamıştı. Nitekim Pazar günü duygusal anların yaşandığı cenaze töreninde o mektup başkanımızın kardeşi Ali Yıldırım tarafından okundu. Büyük kaptan Alex'in cenaze başındaki görüntüsü ve göz yaşları çok anlamlıydı. Kaptan, futbolcular adına yaptığı konuşmada da hayatındaki en önemli günün Büyükada'ya Lefter'e yaptığı ziyaret olduğunu ifade etti. Cenaze töreninde Lefter'in torunları da oldukça anlamlı konuşmalar yaptılar. Bütün spor kamuoyu Lefter'den övgüyle bahsetti. Herkes oradaydı. Efsane başkanlardan 90 yaşındaki Faruk Ilgaz'ın da orada olması çok anlamlıydı. Fakat Lefter'in helallik istediği TEK kişi cenaze töreninde yoktu. Neme lazım tutuklu yargılanıyor, cenaze töreni bahanesiyle kaçabilir, delil karartabilir vs.

Herkes oradaydı dedik ama en büyük Fenerbahçelinin cenazesinde olamayan bazı Fenerbahçeliler(!) de vardı.  Sanırım bu tören vasıtasıyla ilk kez acı gerçeklerle yüzleştiler. Onlar bir daha Fenerbahçe camiasında yer bulamayacaklar. Bir zamanlar Aziz Başkan'ın yerine geçeceği kaliteli Türk medyası tarafından pompalanan mevcut TFF başkanı Türk futbolunun en önemli isminin cenaze töreninde yoktu. Şu zor durumumuzdan nemalanmaya çalışan bir çok tatlı su Fenerlisi de yoktu. Gelemediler!! Lefter toprağa girerken efsaneleşmiş, onlar ise yaşarlarken ölmüşlerdi.

Siyasilerden; daha önceden "Lefter" hayranı olduğunu ifade eden başbakan her türlü protestoyu göze alarak oradayken, muhalefet olduğunu iddia eden iki partinin genel başkanı veya üst düzey hiç bir yöneticisi bu büyük insanın cenaze törenine katılma zahmetinde bulunmamışlardı. Aziz başkana gösterilen sevgi gösterileri  ve yapılan konuşmalar başbakanın bulunduğu bir ortamda verilebilecek en iyi mesajlardı. 


Efsane kaptan ile tanışabilme şansına sahip olanlardanım. Bundan 16 sene önce 1996 Mart'ında 2-0 kaybettiğimiz GS derbisi sonrası 128 numaranın son seferinde Kadıköy'e kadar sohbet etmiştik. Maç kalabalığı çoktan dağıldığı için 3-5 yolcu vardı otobüste. Koca kaptan, Oğuz Çetin'e, Bülent Uygun'a ve "kara çocuk" dediği Atkinson'a çok kızıyordu. Yenilginin verdiği sinirle "bunlar fitbolcu falan değil" diyordu. Mekanın cennet olsun LEFTER...

Maça gelirsek;

"Bugün fenerinmaçıvar" dediğimde "ne maçı bu hafta içi!?" tepkisini artık almıyorum etrafımdan. Bu duruma herkes alıştı. Zira, 7. pazartesi maçımızı oynadık. (4 tane de Cuma maçı oynadığımızı hatırlatalım)
21. hafta sonunda cumartesi-pazar oynadığımız maç sayısı toplam 5 (beş). Bu tablonun adil olmadığını sanırım aklı başında her takım taraftarı kabul edecektir. İstanbul dışından maça gitmek isteyen çubuklu sevdalıları, kombine kart sahipleri için artık sadece gülerek tepki verebildiğimiz haftalık maç programları ile karşılaşıyoruz. Buna rağmen Perşembe akşamı 2. lig ekiplerinden Konya Torku ile oynadığımız kupa maçımıza, ligin şu andaki liderinin Cuma akşamı oynadığı süper lig maçından daha fazla seyirci gelebiliyor. Bu malum takımın şu ana kadar sadece 2 defa cuma 1 defa da pazartesi maçı oynadığını notlarımıza ekleyelim.

İlk 45 dakikada Alex'in yokluğuna rağmen muhteşem bir Fenerbahçe vardı. Solda Caner, ortada Stoch ve arkalarında oynayan Baroni çok etkiliydiler. Önde oynayan Bienvenu çok eleştirilmesine, acemice goller kaçırmasına rağmen savunmayı sağa sola taşıma, alan açma konusunda takıma katkı sağladı. Emre'nin son haftalardaki etkisiz oyununun bu maçta da devam etmesi dikkat çekiciydi. Ama bir forvetin asıl görevi olan gol konusunda oldukça zayıf. Maçın son bölümünde 95 doğumlu Recep'in oyuna girmesinden sonra oynadığımız 4-6-0 taktiği forvet transferi gerçekleşmez ise sıkça başvuracağımız bir diziliş olabilir. Zira, Aykut Hoca bunu Ankaraspor'da sıklıkla denemişti. Kanatlarda defansın önünde Mehmet, Emre(Baroni), kanatlarda Dia, stoch ve ortada Alex, Caner'li bir diziliş ile de bu ligi götürebileceğimizi düşünüyorum.

Fazlasıyla hak ettiğimiz galibiyeti uzatmanın son saniyesinde alınca başta yayıncı kuruluş olmak üzere spor programlarında uzatma dakikaları hesaplandı ince ince.. Tabi o son saniye golünün oldukça rahatsızlık yarattığı yorumcuların yüz ifadelerinde kendini gösteriyordu. Uzatmanın başlarında yerde kıvranarak zaman çalmaya çalışan Yiğit İncedemir'in ters kafasıyla gelen gol adaletin tecellisiydi aslında.

2 Temmuz günü ligdeki şu tabloya bir liseli bile inanmazdı herhalde...Ve bu yaşatılanın adı kısaca SPORTİF DARBE!!

Yaşanan her şeye rağmen, her türlü desteği ve gücü arkasına alan takımdan sadece 4 puan gerideyiz.

Saygılar, Sevgiler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder