18 Mayıs 2011 Çarşamba

Balık hafızası...

Sabah 6:40 treniyle yola çıkıldı. Saat 13:00'da Haydarpaşa ve sonra KADIKÖY. Kayıp gözlük hariç, çok güzel bir maç günü... Her yer dünyanın en güzel ve asil renkleriyle kaplı...

Kadıköy'den stada yürüyüş ve harika atmosfer...

Statta izlediğimiz bir önceki (Gaziantep) maça göre çok rahat geçti Ankaragücü maçı. Penaltıdan atılan 3 gol sonrasında söylenebilecekleri tahmin etmek güç değildi. Üçü de net penaltı olmasına rağmen dün ve bugün söylenenler akıl sınırlarını zorluyor. Her zaman referans aldıkları Markus Merk de gözü dönmüş Fenerbahçe düşmanlarını ikna etmekten uzak. MHK eski başkanı Bülent Yavuz gibi eski hakem ve hocaları da (Erman Toroğlu hariçtir sanırım, dinleyemedim kendisini) üç pozisyona da net penaltı yorumunu yapmasına rağmen, "bir maçta 3 penaltı verilmez" kuralını işletmeye çalışıyor kural tanımaz fanatikler. 2 hafta önce ceza alanının dışında Burak Yılmaz'ın klasikleşen kendisini atışıyla kazanılan penaltı ve kırmızı kart sonrası maçın hakemi için "Türkiye'nin gururu, desteklenmeli" yorumunu yaparken aynı hakemin bugün düdüğünü asmasına  kadar götürebilecek kadar balık hafızalı ve şirazeden çıkmış bir zihniyet var karşımızda.

Bugün Federasyona başvurarak, Sivasspor'un 7 bin bilet vermesini şikayet etmiş balık hafızalılar. Bu haksız bir durum yaratırmış. Belediye maçında Atatürk Olimpiyatta rekor kırarlarken her şey güzeldi, ya da Buca deplasmanında 50 bin taraftara oynayıp, "Bize her yer Trabzon" diye övünürlerken.

Geçen sene tam bu dönemde ligimiz yine kirli, çirkin vs. idi. Aziz Yıldırım ve federasyon (henüz bu yönetimle aldığımız şampiyonluk yok) el birliğiyle Fenerbahçe'yi şaibeli şampiyonluğa götürüyorlardı ama ligimiz son hafta birden temizlendi ve Anadolu Devrimi gerçekleşti. Bütün söylenen çirkin şeyler atılan iftiralar unutuldu, Türk futbolu kurtuldu ve bütün büyük (!) takımlar yaz boyu şampiyonluk kutladılar.

Sanırım lig bitiminden sonra Fenerbahçe yönetiminin de bir açıklaması olacaktır, olmalıdır. Çünkü başarımızın üstü çirkin iftiralarla, çamurlarla sıvanmak istenmektedir. Halbuki ortada bunun tam tersi bir durum vardır. Bunu şampiyonluktan sonraki bir yazıda değerlendirmek istiyorum.

Bunca çirkinliğin arasında övgüyü sonuna kadar hak eden, tırnaklarıyla kazıyarak gelen bir takım var. 16 maçta 15 galibiyet 1 beraberlik alan. 2. yarıda kendi sahasında gol yemeyen, deplasmanda şu ana kadar 8 maçta 8 galibiyet yapan... Bu takımın hakkını verin. Şampiyonluğu sonuna kadar hak ettiler onlar...

Şampiyonluk Pazar akşamı Fenerbahçe düşmanlarına nispet tüm görkemiyle CADDE'de kutlanacak...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

61 Numaralı Kaleci ve Ayakkabısı


1974 doğumlu kaleci kariyerine Ofspor’da başlamış. Bu kaleciyi ilk kez olaylı 17 Mart 2007’de oynanan Sakaryaspor-Manisaspor maçında tanımıştık. 38. dakikasında maçın hakemi Cüneyt Çakır’a saldırarak tatil edilmesine sebep olduğu bu maçtan sonra 20 maç men cezası almıştı kendisi. Olayla hiçbir ilgisi yokken, hakeme saldırmış takımının hükmen yenik sayılmasına neden olmuştu. Bu konuyla ilgili oldukça ilginç söylentiler halen konuşulmaktadır.

İzmir’de oynadığı Göztepe ve Altay kulüplerinde herkesin bildiği ve kullandığı lakabı “eşkıya” olan Bülent Ataman isimli geçmişi oldukça şaibeli bu kalecinin spor ayakkabısı dün akşam oynanan maçta sahadaydı. Karabük’ün bir ani atağında, hücum oyuncusunun Gökhan Gönül’den kurtulamayacağını anlayınca kendine yere bırakmasından sonra serbest vuruş bekleyen ve oldukça sinirlenen Karabük yedek kulübesinin en ateşlisiydi kendisi. Hatta kameralarla tespit edilmeye çalışılan, kendileri için “Sporda Şiddet” yasası çıkarılan gözü dönmüş fanatikler gibi sahaya yabancı madde olarak ayakkabısını fırlatmıştı. Ama yaptığı açıklamada ayakkabısı bağlı olmadığı için sahaya fırladığını söylemiş. Oldukça ikna edici bir açıklama…

Ayrıca maçtan sonra çok iddialı ve sert açıklamalarda bulundu kendi geçmişini unutarak. Oynayan arkadaşlarını tebrik edip oynamayanları (Emenike) insafsızca suçladı. Emenike’nin Fenerbahçe ile anlaştığını varsayalım. Emenike oynayıp bir gol kaçırsa neyle suçlanırdı peki? Ya da Fenerbahçe için kendisine karşı güya bilerek oynamayacak bir oyucunun sahada olması daha iyi olmaz mıydı??? Bu Emenike meselesi Fenerbahçe antipatisi olanların diline dolanmışken, Buca’nın kadrosunda 92 doğumlu 8 genç oyuncuya görev vermesi neden gündeme getirilmez anlamak zor. Bir arkadaşını maça çıkmadığı için şikeyle suçlayan kaleci Bülent, Fenerbahçe’yi de “saha dışında” iyi oynamakla suçluyor. Elinde bir veri falan yok. Sadece suçluyor. Acaba 2007 yılında yaptıklarını hatırlıyor mudur bu ipe sapa gelmez suçlamalarını yaparken, meslektaşlarının alın terlerini düşünmüş müdür hiç evine gittiğinde? Kaleci, Trabzonspor’un şampiyon olmasını istediğini söylüyor. Tüm bu açıklamaları yapan bu kalecinin iki hafta sonra Trabzonspor ile maçı var. Belki de son saniyede gol atmaya giden 1. kaleci yerine kalede kendisi olacak.

Evet tüm bunlar hayal veya şaka değil, GERÇEK; bir kaleci sahaya yabancı madde olarak ayakkabısını fırlatıyor, maç sonrasında “eşkıya” lakaplı bu kalecimiz daha 4 yıl öncesinde aldığı 20 maçlık men cezasını ve kendi takımı tarafından yöneltilen “takımını sattığı” suçlamalarını unutarak bir arkadaşını şike yapmakla, Fenerbahçe’yi de saha dışı oyunlar yapmakla suçluyor. 2 hafta sonraki Trabzonspor maçında kesin olarak kadroda ve bir ihtimal kalede olacak.

Kaleci Tomic Gole Gidiyor...


Bu akşam oynanan maçlardan sonra liderliğimiz devam ediyor. Son iki haftaya giriyoruz ve sadece bir sonuç dışında (Trabzon’un mağlup olması, bizim kazanmamız) şampiyonluk yine son haftaya kalacak.

Bugün topun hakimiyeti genelde Fenerbahçe’de olmasına rağmen geçen haftalara göre kötü oynadık. Bir durgunluk ve aşırı sakin bir durum söz konusuydu oyuncularda. Verilen 2 tehlikeli pozisyon aslında beni çok korkutmadı. Zira, deplasmanlarda hep geriden gelip kazanıyorduk. 16. dakikada muhtemelen yarından itibaren Türkiye’nin ¾’ünün diline dolayacağı tartışmalı bir pozisyon yaşandı. Selçuk’un ceza alanı dışındaki hafif darbesiyle, Karabüklü oyuncunun abartılı düşüşüne hakem çok inanmadı. Bu tür pozisyonlar bizim lehimize o kadar çok atlanıyor ki maç içersinde önemsemiştim. Fakat maçta başka her hangi bir pozisyon olmayınca lehimize verilen, tek incelenecek pozisyon olarak öne çıktı. İkinci yarıda ise golün er ya da geç geleceği o kadar belli olmuştu ki, takımımız mükemmele yakın bir ikince devre oynadı. Gerçi maçın devre arasında, 2. yarı devam ederken ve maç sonunda LİG TV spiker ve yorumcularının diline doladıkları konu Karabüklü oyuncuların Fenerbahçeli oyunculardan daha fazla koşması oldu. Bunu inceleyip dile getirirlerken %64’e %36’lık topla oynama oranı görmezden gelindi. Futbolda doğal olan ve ilkokul çocuğunun bile bildiği bir şey vardır; topu kapmaya çalışan topu dolaştırandan daha fazla koşar. Golden önce Niang’a verilmeyen penaltı pozisyonu ile geçen hafta Gaziantep’i 10 kişi bırakan Burak’ın penaltı pozisyonunu gözünüzün önüne getirip kıyaslayın.

Gökhan Gönül’e ayrı bir paragraf açmak istedim. Zico döneminde Önder’in cezalı veya sakat olduğu bir maçta onun yerine görev almış ve bugün Türk futbolunun Avrupa’nın iyi takımlarında oynayabilecek birkaç oyuncusundan birisi durumuna gelmiştir. Savunmadan son anda önemli bir top çıkarılıyor bakıyoruz O, hücuma çıkılıyor, sağdan müthiş bir deparla gelen O…

İzmir’de de Karabük’te de ev sahibi taraftarlar Trabzon’un şampiyon olacağını, diğer takımın olamayacağını haykırdılar. Volkan Demirel maçtan sonra kendisine yöneltilen “herkes Trabzon’un şampiyon olmasını istiyor ve size karşı bir antipati duyuluyor bunu neye bağlıyorsun?” sorusuna “FENERBAHÇE’nin BÜYÜKLÜĞÜNE” yanıtını vererek konuya noktayı koymuştur.

Maçın son saniyesinde bence çok önemli bir olay oldu. 93:10’da kazanılan korner için Karabük kalecisi Tomic koşarak Fenerbahçe ceza alanına gol atmaya geldi. Bunu kupa rövanş maçlarında veya tek ayaklı kupa maçlarında, çok önemli puan savaşlarında görmüştük. Ama bu akşam Karabük’teki olay ilk kez yaşanmış olabilir. Sıralama için hiçbir iddiası olmayan bir takımın kalecisi gol atılması durumunda 1 puan kazanılacak maçta kalesini boşaltıp gol atmaya geliyor. Karabük’ün bundan önce aldığı tek farklı mağlubiyetlerinde bu kaleci gol için ileri çıkmış mı, ya da bundan sonraki maçlarda da gol için ileriye çıkmaya devam edecek mi? Rakibimizin maçının son dakikası da oldukça ilginçti. 1-1 sonrası yapılan santrayla kazanılan gol bize bir reklamı hatırlattı.

Sadece bu akşam yaşananları takımlarıyla beraber tersine çevirsek nelerin konuşuluyor olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Her statta aynı takımın lehine bağrılması, bazı oyuncuların, onursal başkanların iki hafta sonra maçları olmasına rağmen şampiyonluk adaylarını açıklamaları, bir kalecinin 1 puan için hırsla gol atmaya gelirken, bir diğer takımın santradan, yan toplardan attığı müdahalesiz goller… Lütfen takımları birbirlerinin yerine koyup, olanları düşünün!

Bu deplasmandan çıkardığımız 3 puanla çok çok önemli bir avantaj elde ettik. Şu ortamda şampiyon olursak tüm camia olarak olağanüstü bir başarı elde etmiş olacağız. Haftaya Kadıköy tarihi günlerinden birisini yaşayacak. Evimizdeki son maçımızı oynayacağız ve tüm Fenerbahçeliler orada olmak isteyecektir…

3 Mayıs 2011 Salı

"2-0 yenmiş olalım"


Centilmen başkanımız geçen Pazar’dan sonra bir haftalığına esprilerine ara verip sert açıklamalar yapmış, Fenerbahçe’nin Buca karşısında 3-1 gerideyken kazandığı penaltıyı acımasızca eleştirmiş, Gökhan Gönül’ün oyundan atılması gerektiğini iddia etmişti. Fenerbahçe’nin 5-3 kazandığı maçtan sonra gelen liderlik belli ki germiş başkanı ve tabii Türkiye’nin en beyefendi (!) teknik direktörünü.

2.yarı boyunca aldığımız 13 galibiyette, Buca maçı 3-1 iken lehimize verilen penaltı dışında elle tutulur bir dayanağı olmayan rakibimiz önceki haftalarda, rakip takım kalecilerini zan altında bıraktı, yardımcı hakemlerin memleketlerini inceledi ama her söylediklerini en geç iki hafta sonra kendileri yaşadı. Bu 13 maçın 6 tanesi deplasmanda geri düştükten sonra kazanılmış, 6 tanesi de Kadıköy’de gol yemeden kazanılmış maçlar. 14 maçtan berabere kaldığımız Bursa maçı dahil kötü oynadığımız sadece 2 maç gösterilebilir. (Kasımpaşa, Buca) Oysa ki rakibimizin iyi oynayarak kazandığı maç sayısı üçü geçmez. Bu haftaya kadar son dakikalarda gelen tek farklı galibiyetler. Net bir pozisyon söylemek yerine genellemeyle “hakem mağduruyuz” edebiyatını işlediler hep. Hafta içersinde sürekli Aykut Kocaman’ın açıklamalarından bu yana penaltı atamadıklarını ve bunun ilginç olduğunu belirttiler ama “şu maçta”, “şu pozisyonda” diyemediler. Halbuki rakiplerinin daha 2 hafta önce oynanan maçta otoritelere göre 3 bana göre 2 net penaltısı verilmemişti. Hırsın ve inanmışlığın sonucunda son dakika golüyle gelmişti o galibiyet. O son saniyede galibiyet gelmese bugün herkes mutluydu ya da Buca maçında penaltıya rağmen Buca maçı 3-2 kazansaydı her şey yolundaydı. Halbuki bütün Türkiye şu gerçeği unutuyor; ilk yarıda Trabzon’da oynanan maçta Mert Günok, Colman’ın penaltısını kurtarmasaydı, ikili averaj ve avantaj Trabzon’daydı. Ayrıca, şunu net olarak söyleyebilirim ki  bugün rakibimiz İstanbul’un diğer iki takımından birisi olsaydı yarış çoktan lehimize sona ermiş olurdu.

Pazar günü sahalarında oynadıkları maçta açtıkları pankart, rakibimizin duygularını, gerçek yüzünü ortaya koyuyordu aslında.

“Günahların Takımı Fenerbahçe”…Türkiye’de bu konuda itham edilecek son takım Fenerbahçe’dir. Son 5 yılda 2 defa son maçta şampiyonluğu bırakan FENERBAHÇE…Son hafta o şekilde Fenerbahçe’den başka bir takımın şampiyonluğu bırakacağına ihtimal vermiyorum. Söz konusu iki 2.liği GURURUMUZ, alnımızın akı olarak görüyorum ve iyi ki FENERBAHÇELİYİM diyorum…

Bu hafta yaptıkları açıklamalar, geçen haftaki acaba mı düşüncelerine sünger çekti. Başkan, Sabiha Gökçen havalimanında, Trabzonspor’un haksız yere kazandığı penaltı ve akabinde rakiplerinin 10 kişi kalmasını, daha net bir pozisyonda ise rakiplerinin haksızlığa uğramasını nasıl değerlendirdiğini soran gazetecilere dikkat edin maç 3-0 bitti, “çıkarın penaltıyı 2-0 yenmiş oluruz” diye nüktedan bir yanıt veriyordu sevimli ve sempatik başkan. Hemen her maçtan sonra hakem diyerek mazlum edebiyatı yapan hocamız da tartışmalı pozisyonlardan ziyade 11 ve 10 rakamlarıyla kelime oyunu oynuyordu. Aslında Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında yer aldığı son 3 mücadelede mazlum edebiyatının ne kadar işe yaradığını görerek aslında son derece stratejik davranmaktalar. Centilmen hocamızın, Burak Yılmaz’ın ceza alanının 2 metre dışında hafif bir dokunuşla kendini yere bırakmasıyla kazanılan penaltı sonucunda gelen gol sonrası yaşadığı sevinç gerçekten görülmeye değerdi. Basınımızın centilmenlik abidesi ilan ettiği hocamızın bu resmi bütün karizmasını bitirmiştir. Bu arada ilk yarıdaki Gaziantep-Trabzon maçı berabere devam ederken maç ilginç bir penaltı ve kırmızı kart kararıyla sonuçlanmış, maçın hakemi Bünyamin Gezer ev sahibi takımın büyük tepkisini çekmişti.

Belediye maçından bahsedemedim bile. Maça müthiş başlayıp, kusursuz bir 30 dakika oynadık ve bence rahat bir galibiyet aldık. Büyük kaptan Alex’in önderliğinde, bütün takımın müthiş isteği ve hırsıyla bir maçı daha kazandık. Baroni’yi izlerken tüylerim diken diken oldu. Artık o bile hırslı, güçlü ve sorumluluk alıyor.

Teknik heyet, yedek, as bütün oyuncular ve taraftar herkes şampiyonluğa inanmış durumda. Mücadele büyük, şu çirkin ortamda gelecek şampiyonluk bence tarihimizin en önemli şampiyonluğu olacak. Önümüzde 3 hafta var ve rakibimizin daha ne kadar çirkinleşebileceğini bekleyip göreceğiz. Şampiyonluk büyük olasılıkla yine son maça kalacak, Takımda hiç birisini diğerinden ayırmadan hepsine güveniyorum. Ama şunu da düşünmeden edemiyorum; yürekler üçüncüyü kaldırabilir mi?