26 Eylül 2011 Pazartesi

Doğum Günün Kutlu Olsun

Sitemizin değerli yöneticisi Ahmet İlker Tekkeşin, iyi ki doğdun. Sevdiklerinle beraber nice mutlu yıllara...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Kuddusi As Düdüğünü!




Fenerbahçe  dünkü Kayseri deplasmanı ile beraber 11 günde 4. maçına çıktı. Biz siteye maç yazısı yazmaya yetişemezken futbolcularımız ne durumdadırlar? Bu kadar ağır bir fikstürü kaldırabilmek hele ki bu kadar sakata rağmen buradan 10 puan ile çıkabilmek olağan üstü bir başarıdır.

Aykut Hoca bu süreçte eksik oyunculardan dolayı daha önce yan yana oynamamış oyuncuları kullanmak zorunda kaldı. Malum sebeple takımdan ayrılan 3 ilk 11 oyuncusunun yanında Gökhan Gönül, Mehmet Topuz, Emre Belezoğlu, Serdar Kesimal, Selçuk Şahin gibi oyunculardan yararlanamadı. Buna rağmen ligin en zor deplasmanlarından olan Gaziantep ve Kayseri’den kayıpsız dönüldü.

Fenerbahçe maça önde başladı ve golü erken buldu. İlk 20 dakikada oyun orta saha mücadelesi şeklinde geçti. 25’ten sonra orta sahada pas yapamadığımız ve ileride top tutamadığımız için oyunun hakimiyetini Kayseri’ye bıraktık. Bunda Kayseri’nin çok koşan genç orta sahası da etkiliydi. İlk bölümde Caner, maçın genelinde ise Baroni ve Yobo çok iyi performans ortaya koydular. Caner bu yılın sürprizi ve yıldızı durumunda. Baroni bu yıl geçtiğimiz yıllardan çok farklı bir görüntü içinde. Fizik olarak çok diri olmasının yanında sorumluluk alıyor ve çok istekli oynuyor. Özer üzerinden Aykut Hoca’nın eleştirilmesini ise hiç iyi niyetli bulmuyorum. Bu yıl puan mücadelesi değil, onur mücadelesi verdiğimizi hiçbir an unutmamalıyız. Özer kötü oynayabilir ama mücadele etmediğini söyleyemez hiç kimse. Özer, açık ara sahanın en fazla koşan oyuncusuydu dün ve her tarafa yetişmeye çalıştı. Ayrıca, çok kötü de oynasa bu yıl her hangi bir oyuncumuz hiçbir eleştiriyi hak etmiyor.

Maçın 2.devresinde Kayserispor daha etkili oynamaya devam etti. Amrabat ve Hasan Ali sağ tarafımızı epey zorladılar.

Spor camiası hem fikir olarak Fenerbahçe’nin çok kötü oynadığına karar vermiş olsa da uzaktan şutlar dışında hemen hemen net pozisyon vermediğimiz bir maçta ben çok kötü oynadığımızı kabul etmiyorum. Maçın başında bize 3 puanı getirecek golü bulduk ve 10 günde 3 maç yapmanın getirdiği yorgunluk sebebiyle oyunu geride kontrol ettik. Tek eksiğimiz kontra atağa çıkamamak oldu.

Bu arada Kayseri’de kendilerine ayrılan yeri tıklım tıklım dolduran taraftarımız yine harikaydı. Maç boyunca hiç susmayarak Lig Tv yorumcularını dahi rahatsız ettiler.

Maç sonunda büyük kaptanın oynamadığı için üzgün olan ve Lig Tv kameremanları tarafından sürekli yakın çekimle ekrana getirilen Stoch dahil bütün takımı taraftara götürmesi camia olarak kenetlendiğimizin mükemmel göstergesiydi.


Kötü niyetli bir hakem yorumcusunun maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’na veremediği bir penaltı (tartışmalı bir pozisyon) için utanmadan ettiği hakaretler, Fenerbahçe düşmanlarının psikolojisini çok iyi ortaya koyuyor. Fenerbahçeli olduğunu iddia eden bazı yazarlar da bunlara katılmış durumdalar ve bir değil iki penaltı istiyorlar. (Bu hak arayıcı şahıslar Salı günü çalınan iki puanımız karşısında sessiz kalmışlardı) İlk pozisyonda tartışılabilecek tek şey Orhan Şam’a yapılan fakat verilmeyen faul. Devamında kornerden gelen pozisyonda Bilica’nın eline gelen topta penaltıyı çalamadığı için kendisinden hakemliği bırakmasını istiyorlar. Benim görüşüm o pozisyonu göremedi. Aynı hakem geçen hafta Galatasaray maçındaydı. Verdiği penaltı ve kırmızı kart skandal olmasına rağmen bu kadar konuşulmamıştı.

Ayrıca bu maçta Kuddusi Müftüoğlu Gökay’a dirsek atan Amrabat, Uğur’a dirsek atan Santana’yı da görmedi. Ama onlar karambol bir pozisyonda göremediği elle oynama için bizim yıllardır kötü hakem olduğunu söylediğimiz Müftüoğlu'nun hakemliği bırakmasını istiyorlar. Çünkü Fenerbahçe her şeye rağmen kazanmaya devam ettikçe hazımsızlık çekiyorlar!

Alınan 3 puandan ziyade burada asla unutmamamız gereken bir şey var; Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Cemil Turan ve Tamer Yelkovan hala haksız bir şekilde tutuklu bulunuyorlar.

Sevgiler, saygılar...

21 Eylül 2011 Çarşamba

TEMİZ LİGİNİZ SİZİN OLSUN


Bu yazıda, teknik maç yorumu, hakem hataları vs. yazmayacağım. Evet dün 2 puanımız çalındı ama sevgimize sürülmeye çalışılan lekenin çalınmak istenen sevdamızın yanında 2 puanın hiç bir önemi yok.

Dün, Türkiye tarihi bir güne tanıklık etti. Hafta içi bir akşam maçında eve en erken varış saatleri 23:30 olacak 45 bin kadın ve çocuk Şükrü Saracoğlu'nu doldurdu. Bu iki kelimeyle açıklanabilir; FENERBAHÇE AŞKI...

Bir semt takımının ve bir lise takımının hafta sonunda statlarına toplayabildiği toplam seyirciden daha fazlaydı kadınlarımız ve çocuklarımız. Hem sayı olarak hem de yürek olarak! Kulüplerine, başkanlarına yapılan haksızlığa karşı yılmayacaklarını, onlara sırtlarını dönmeyeceklerini haykırdılar. Dün akşam stadımızda yaşananları çekemeyerek dalga konusu yapmaya çalışanlara bir sözüm olacak; evet futboldan anlamıyorlar bir çoğu, evet maçın 2-1 bittiğini düşündü bazıları(aslında haksız da değiller). Doğru söylüyorsunuz futboldan çok anlamıyorlar ama haksızlığı görüptakımlarına destek oluyorlar.
Sanırım bu kirli oyunda parmağı olanlar dün akşam Kadıköy'de yaşananları gördüklerinde neye uğradıklarını şaşırmışlardır. Son dönemde spor dünyasının önde gelen isimlerinden arka arkaya "başkanınızı verin kurtulun" manasında açıklamalar geliyor. Bu tezgahı kuranlar, taraftarın kulübün başına gelenlerden yönetimi ve başkan Aziz Yıldırım'ı sorumlu tutarak kamuoyu önünde onları bitirmek istediler. Ama net olarak görülüyor ki oyunları yüzde yüz ters tepti. Aziz Başkana tepkili olan taraftar gurupları dahi artık başkanlarının arkasında ve yapılanlara isyan ediyor. Yeşil-siyah kravatla şampiyonluk maçında rakip takımla maç izleyebilen şahıs ve türevleri ile her daim çıkar peşinde koşan tatlı su Fernerlileri haricinde camia sımsıkı kenetlenmiş durumda.

Dün akşam takımımız maça bir türlü odaklanamadı ve iyi bir oyun ortaya koyamadı. Önümüze konan fikstür sonucunda ve verilen hakem kararlarıyla puan kaybı kaçınılmazdı. Fakat hiç bir önemi yok. Biz şu anda puan veya şampiyonluk derdinde değiliz kulübümüzün Kurtuluş Savaşını veriyoruz.  Bu savaşta taraftar, oyuncu gurubu ve KOCAMAN adam dimdik asil bir duruş gösteriyorlar.
YENİLMEYECEĞİZ...

19 Eylül 2011 Pazartesi

2000 Ruhunun Dönüşü ve Fair-Play Ligi

Trabzonspor - BB Belediye:
 İlk 10-15 dakikadaki Trabzon’un gol bulma isteğinden sonra Belediye ayağa pas yaparak orta saha üstünlüğünü ele geçirdi. İlk yarıda ev sahibinin sahanın iyi oyuncularından Volkan’ın direkten dönen topu dışında pozisyona girememesi kendileri adına düşündürücü bir durum. Bunda Belediye’nin alan daraltan oyun anlayışı etkili oldu. Şenol Güneş henüz kadroyu kafasında netleştirebilmiş değil. Örneğin maç içinde Henrique önce sol dışta sonra en uçta, İnter maçının kahramanı Celutska ve Halil yedek, fizik olarak güçsüz durumdaki Vittek sahadaydı. Belediye ise her zamanki gibi sakin ve sabırlıydı. Bu sakinliğe savruk ve heyecanlı Can Arat dahi ayak uydurmuş ve takımına oldukça fayda sağlamaya başlamış. Abdullah Avcı takımına uygun çok iyi iki hücum (Doka, Webo) oyuncusunu kadroya kazandırarak bu yıl adından daha fazla söz ettireceğe benziyor. Sağ dışta oynayan Bosnalı Visca geçen haftaki görüntüsünde değildi ve ikili mücadelelerde zayıf kaldı. Maçın ikinci devresinin başından 60’lara kadar gol olacak gibi bir görüntü yoktu. Bu dakikadan sonra Trabzon özellikle etkisiz Adrian’ın yerine Alanzinho’nun girmesiyle etkili olmaya başladı fakat golü bulamadı. Deplasmanda alacağı 1 puana razı durumdaki Belediye soldan Doka’nın geliştirdiği atakta Webo’nun fırsatçılığı ile golü bularak Trabzon’dan 3 puanla döndü. Abdullah Avcı, belki de puan yazmadığı ilk iki haftayı kayıpsız geçmiş oldu. Trabzonspor ise geçen yılın sonlarında kendisini pek de zorlamayan rakiplerinden aldığı puanları, ligin bu döneminde alabilecek gibi gözükmüyor. Fenerbahçe ile aynı soruşturmada kendileri de olmasına rağmen geçen yılki kupanın derdine düşen Şenol Güneş ve oyuncuları bu süreçte işlerine baksalar daha iyi olacak.

Galatasaray-Samsunspor:

 GS ilk dakikalarda baskılıydı ve oyuna hakim oldu. Fakat hatlar arasındaki kopukluk da dikkat çekiciydi. Geçen hafta rakibine kafa atmasına rağmen ceza almayan Melo’nun golüyle öne geçen GS devre sonuna kadar daha üstün bir futbol ortaya koydu. İlk yarıda GS’nin en iyisi güçlü fiziği ile Eboue oldu. Riera ve Melo diğerlerine oranla biraz daha öne çıkan futbolculardı. Kazım ve Baros ise takımın en kötüleriydiler. 2. yarıyla birlikte Samsun 4-5-1’den Ekigho’nun Bance’nin yanına girmesiyle 4-4-2’ye döndü. Bu yarıda rakibinden daha iyi oynamaya başladılar ve aradıkları golü de buldular. GS, her geçen dakika zorlanmaya başlamış ve gol umudu azalmış, tribünlerden homurdanmalar duyulmaya başlamışken oyuna sonradan giren Sercan-Elmander ikilisinin işbirliği ile 73. dakikada bir gol buldu ve kabustan uyandı. Çünkü 2. gole daha yakın gözüken takım Samsunspor’du. Hemen golden sonra Türkiye’nin belki de en tartışmalı hakemi olan Kuddusi Müftüoğlu’ndan skandal bir karar geldi. (bu linkten izlenebilir) Kaleci Ahmet Şahin top elinde oyuna sokmak isterken önüne geçerek onu engellemek isteyen Elmander’e çarptı ve bu futbolcu da 2000 ruhu karakterine uygun bir hareketle yüzünü tutarak geriye doğru uçtu. Karar kırmızı kart ve penaltı oldu. Bence doğru karar; Samsun lehine endirek serbest vuruş ve Elmander’e sarı kart olmalıydı. Selçuk ile Melo’nun neredeyse birlikte kullandıkları bu penaltı ile birlikte GS taraftarı 26 hafta sonra puan cetveline baktığında ilk kez takımını eksi averajda görmeyecek. Bu penaltı olmasa da GS büyük olasılıkla bu maçı kazanacaktı. Fakat daha takıma yeni katılan Elmander- Melo gibi oyuncuların takım karakterine bu kadar çabuk uyum sağlaması dikkat çekici bir nokta. Bu noktada hiç kimse kazanmak için saha içinde her yol mubahtır zırvalıklarında bulunmasın. Ligimiz temizleniyordu değil mi?


Fair-play şampiyonunun lig şampiyonu ile aynı para ödülünü alacağını TFF başkanı MAA daha önce açıklamıştı. Şu anda 2. maçlar sonunda kart görmeyen tek takım GS olarak gözüküyor. 1. maçta Melo’nun topsuz alanda rakibine attığı kafa (bu linkten izlenebilir), bu hafta Sabri’nin sarı kart görmesini gerektiren dirseği, Selçuk’un arkadan atağı kesen sarı kartlık faulü, Elmander’in fair-play ruhuna aykırı davranışına rağmen centilmenlik liginde açık ara lider durumdaki GS’nin farkının Fatih Terim olduğunu düşünüyorum. Maçtan sonra neşeli bir ifadeyle soruları yanıtlayan Terim maçın hakemine hiç değinmedi. Umarım bütün sezon boyunca aynı duyarlılığı gösterir. Bugünkü hakemin bundan sonraki maçlarında, kart-penaltı standartlarının takipçisi olacağız. Son olarak, ligimizin en centilmen teknik direktörü Şenol Güneş’ten şampiyonlukta çekiştikleri rakiplerine verilen penaltıyla ilgili bir açıklama gelecek mi merakla bekliyoruz.

Sevgiler, Saygılar...

18 Eylül 2011 Pazar

Sinir Bozucu TAKIM


Geçen sezonun 29.haftasında 16 Nisan 2011 tarihinde Gaziantepspor ile sezonun en kritik maçlarından birisini Kadıköy’de oynamıştık. Hafta içinde kupa maçı olmasına rağmen aşırı hırslı rakibe ve özellikle hakeme karşı verilen müthiş mücadelenin sonucunda hak edilen galibiyet 90+4’te gelmiş ve bu galibiyet tribünlerde hepimizi sevince boğmuştu. O gece Ankara’ya dönerken şampiyonluğa inanmıştım. Geçen yıl, pek bir iddiası olmamasına, hatta dört gün sonra çok daha önemli kupa yarı finali oynayacak olmalarına rağmen  inanılmaz hırsla mücadele eden Gaziantepspor kadrosu bir iki değişiklik dışında dün akşam ki kadronun neredeyse aynısıydı. Hürriyet’in yerine yeni transfer Gilles Binya, Murat Ceylan’ın yerine Orhan Gülle ve El Yasa’nın yerine de Serdar Kurtuluş oynuyordu. Fakat dün akşamki takımda geçen yıl Kadıköy’de gösterilen hırs, sinir ve isteği görmek imkansızdı. Son saniyede yenilen gol sonrası çimenlere yığılarak ağlayan futbolcular için dünkü maç sanki hazırlık maçı havasındaydı.  (yazı bu linkten okunabilir)

Gaziantepspor ilk 20 dakikayı atlattıktan sonra etkili olmaya başladı. 2. devrede her iki takımın da galibiyet şansının olduğunu düşünürken ev sahibi ekip 2. devrede oyundan tamamen düştü. Oyuna İ. Sosa’yı sokabilmek adına Wagner’i çıkarmak Tolunay Kafkas tarafından yapılan büyük hataydı bence.


Fenerbahçe Gaziantep’e yine oldukça eksik bir kadroyla geldi. Buna rağmen Aykut Hoca, sadece bir (1) sol bekinin oynayamadığı maçta alınan mağlubiyeti eksiklere bağlayan bir büyüğünü örnek almayarak doğru yolda ilerlemeye devam etmekte. Maça geçecek olursak; Fenerbahçe geçen haftanın aksine maça hızlı ve istekli başladı. 23. dakikada Danny’nin açık koluna rağmen verilemeyen penaltı pozisyonundan sonra oyundaki hakimiyetini kaybeder gibi oldu. Bu arada 2. haftada herkesin hem fikir olduğu verilmeyen 2. penaltımız oldu. Alex bu pozisyondan sonra bir de sarı kart gördü. Alex ile ilgili bir istatistik oldukça dikkat çekici ; oynadığı Avrupa Kupası maçlarında ortalama 11.4 maçta bir kart görürken Türkiye Liginde 5.7 maçta bir görüyor. Bu dakikalarda Gaziantep uzaktan şutlarla gol bulmaya çalıştı ve nitekim 27. dakikada Olcan’ın güzel serbest vuruş golüyle öne geçti. Mehmet Topuz’un sakatlığı sonrası sağ tarafa beklenmeyen şekilde Uğur Boral girdi. Beklenmeyen diyorum çünkü sahada 5 yabancı vardı ve 1-0 mağlup durumdaydık. Herkes gibi ben de Stoch yada Dia’nın hatta Bienvenu’nun gireceğini düşünmüştüm. Fakat Aykut Hoca’nın bu değişikliğinin ne kadar doğru olduğunu hemen bir dakika sonra gelen golün pasını Uğur verince anladık. Devrenin geri kalan bölümünde de Uğur hızıyla sağ tarafı oldukça etkili kullandı. 2. yarının neredeyse tamamında oyuna Fenerbahçe hakimdi. Özellikle Alex’in 2. golünden sonra Gaziantepspor maçı neredeyse bıraktı. Fenerbahçe’de kötü oynayan oyuncu yoktu fakat özellikle Caner performansıyla formayı vermem diyordu. Geçen yıl Caner bu tür maçlarda (kadrosu daha güçlü takımlara karşı deplasmanlarda oynanan) başarılı olabiliyordu. Geçen yıl bunu Eskişehir deplasmanında da görmüştük. Bir sonraki hafta Kadıköy'deki maçta etkisiz kalmıştı. Fakat bu maçta Caner geçen yıla göre oldukça farklı bir görüntüdeydi. 1. golde Ziegler’e verdiği asist pası, 2. yarı Semih’e verdiği ara pas geçen yıldan üzerine çok şey koyduğunu gösteriyordu. Baroni de geçen yıla göre takım oyuncusu olmuş durumda. Çok daha hırslı ve sorumluluk alıyor. Bilica daha olgun, sakin ve daha ciddi. Selçuk bir kısım taraftara kendini kabul ettiremese de takımın en eskisi, en uyumlusu ve en taraftarı belki de. Maçta en zayıf halka görümündeki isim takıma yeni katılan Yobo. O da tecrübesi ve futbol karakteriyle ilerleyen haftalarda form tutacaktır. Takım 3-1 önde her şey yolunda iken LİG TV yönetmeni tarafından sürekli Stoch’un  yakın çekim görüntülenmesi bana çok iyi niyetli gibi gelmedi. Oynayamayan futbolcu üzülür, zaten üzülmüyorsa sorun daha büyük demektir.

Bu maçta Mehmet Topuz ve Uğur Boral da, Serdar Kesimal, Gökhan Gönül, Orhan Şam, Özer Hurmacı, Emre Belezoğlu gibi sakatlar listesine eklendiler. Gökhan Gönül’ün sakatlığıyla ilgili olarak yönetim kurulumuz TFF’nin yaptığı skandalın takipçisi olacaktır diye düşünüyorum. Fenerbahçe aleyhine alınan kararlar ve uygulamalar misafir olarak rica minnet Türkiye ligine alınmış sanki bir Girit takımı izlenimi yaratıyor. Şampiyonluk yarışındaki rakiplerimiz 15 günde 4 maç oynayacakken, bizim 11 günde aynı sayıda maç oynayacak olmamızın nasıl bir açıklaması olabilir. Fakat oynanan oyunlar ve yapılan haksızlıklara karşı takımda oluşan müthiş arkadaşlık ve kenetlenme bütün eksikleri örtüyor ve galibiyet serisi devam ediyor. Eminim ki bu durum, yaz aylarında Fenerbahçe’nin dağılacağını düşünüp sevindirik hastalığına tutulanların sinirlerini bozmaya başlamıştır.

Bu arada büyük insan, büyük kaptan "ALEX’in her maçın herhangi bir dakikasında penaltı kaçırma hakkı” vardır. O’nu izleyebildiğimiz için çok şanslıyız.

 Sevgiler, Saygılar…

13 Eylül 2011 Salı

AYKUT HOCA TAKIMI "KALDIRIMA" GETİR



Fenerbahçe olarak şu kirli ortamda yer almayı istemesek de şartlar ve kulübün menfaatleri bizi bu duruma mecbur etti ki yöneticilerimiz bu yönde bir karar verdiler. Bizim taraftar olarak şu aşamada tek yapabileceğimiz; cezalı olmadığımız maçlarda “cesur yüreklerin” yanında olmak onlara yalnız olmadıklarını hissettirmektir. Gerçi cezalı olduğumuz maçlarda da diğer takımların statlara toplayamadığı sayıda taraftarı dün olduğu gibi stat çevresine toplayabileceğimizden kuşkum yok. NTV Spor’un haberine göre dün akşam 10-15 bin civarında taraftar topluluğu stat etrafında takımlarına destek verdiler. Maç sırasında, stat dışından gelen muazzam destek taraftarın kulübüne nasıl destek verdiğini gösteriyordu. Ceza demişken; 5 ölümle sonuçlanan olaylar nedeniyle 5 maç ceza alan takımın seyircili sezon açılışından sonra, TFF yetkilileri dün akşam ki maçın seyircisiz oynanmasından rahatsız olmuşlar mıdır merak ediyorum.  Mustafa Denizli'nin dün akşam bu konuyla ilgili yaptığı yorum biraz gecikmiş olsa da ilk kez dillendiriliyor olması açısından önemlidir.  Eğer bu yorum yayıncı kuruluşun şirin görünme hamlesi değil ise!

Fenerbahçe’nin, İstanbul’un diğer büyük takımlarının aksine kendi ayakları üzerinde durabiliyor olması, maddi açıdan hiç kimseye minnetinin olmaması hatta mali yönden rakipleriyle farkı açarak Avrupa'nın büyük kulüpleriyle rekabet edebilecek düzeye gelmesi bir takım güçleri rahatsız etmiş olmalı ki kendi ülkemizde üvey evlat muamelesi görüyoruz. Son yaşananların özetinin bu olduğunu düşünüyorum ve kısa maç yorumuna geçmek istiyorum;

Orduspor, yapılan 19 transfere rağmen benim beklentimin aksine hiç de dağınık görüntü vermedi. Özellikle, kanat hücumcuları olarak kadroda yer alan Culio ve Dalmat ilerleyen günler için Orduspor taraftarları için umut olacak gibi gözüküyorlar. İlk kez yan yana oynamaların rağmen Sedat-Yalçın tandemi oldukça uyumlu bir görüntü çizdi. Sahaya kaptan olarak çıkan, 2 sezon Monaco forması giymiş Gosso ve Soleven kaleci Fornezzi dikkat çeken oyunculardandı. Fatih Tekke'nin, toparlanamaması halinde formayı kaptırması eldeki geniş kadro düşünüldüğünde sürpriz olamayacaktır. Zira dün takımının en kötüsüydü. Metin Diyadin yönetimindeki Orduspor yeni bir ekip olmasına rağmen dün akşam sahadan puanla ayrılabilirdi. Düşme korkusu yaşayacaklarını sanmıyorum.

Aslında bu maç için şunun yerine bu oynamalıydı, şu oyuncu kötü günündeydi, Fenerbahçe oyunu rakip alana yıkamadı, şu oyuncu oynayınca hücumda aksıyoruz… gibi teknik konular o kadar boş ki içimden bu tarz şeyler yazmak hiç gelmiyor. Söylenebilecek tek şey; bir çok eksiğe rağmen geçen yıl ki kazanma alışkanlığının devam ediyor olması. Dünkü galibiyetle birlikte galibiyet serisi 19 maça, Kadıköy’de yenilmeme serisi 24 maça, gol yememe serisi ise 10 maça çıkmış oldu. Masa başında değil ama saha içinde kazanmaya devam ediyoruz. Teknik konulara girmeyeceğim ama Alex’in gol olmayan enfes rövaşatasından bahsetmeden geçmek de olmaz. “Artık bu sene oynayamaz” diyenlere inat saha içinde ve dışında gerçek kaptanın nasıl olması gerektiğini dosta düşmana göstermeye devam ediyor. Bu arada Baroni’nin gol sevinci gerçekten duygu doluydu. Oyuncu gurubuz başkanlarına olan desteklerini maçtan önce ısınırken, yaşadıkları gol sevinçleriyle, maçtan sonraki açıklamalarıyla bütün Türkiye’ye gösterdiler. Bu oyuncu gurubu, şampiyonlar liginde tüm dünyaya boy gösterecekken bir alt ligde dahi hep birlikte oynamayı göze almış, bu yıl kendilerine yapılacak hiçbir teknik eleştiriyi hak etmeyen yüksek karakterli oyuncular topluluğudur. Bu birlikteliğin mimarı ise bu zorlu günlerde yönetim kurulu yerine adeta camianın liderliğini yapan KOCAMAN yürekli adamdır. Aykut Hocamızın değerini bilip ona her şartta destek olmalıyız. Onu kaybetmek camiamız için en büyük yıkım olur.

Lig Tv spikerine “Ertunç bu maç seyircisiz değil miydi ? Nerden geliyor bu ses ?” dedirten, “amatöre düşürseniz kaldırıma çıkar destekleriz” diyebilen büyük Fenerbahçe taraftarına saygılar, sevgiler...

DİĞERLERİ

2010-2011 sezonu büyük sancılardan sonra başladı. İzleme imkanı bulabildiğimiz maçları kendi gözümüzden yorumlamaya çalışacağız. Bu hafta Fenerbahçe maçı hariç 2 maç yazısı yazdık.

Eskişehirspor- 2  Beşiktaş- 1
 İlk hafta itibarıyla izlediğim 6 takım içersinde en kötü durumda olanın Beşiktaş olduğunu söyleyebilirim. Maça 4-1-2-3 düzeniyle başladılar. Benim dikkatimi çeken nokta, defansın önünde oynayan Fernandez’in oldukça formsuz ve kırılgan haliydi. Fernandez’in basınımız tarafından olduğundan fazla övüldüğünü ve kırılgan yapısıyla ligimize uygun bir ön libero olduğunu düşünmüyorum. Teknik kadro tarafından orta saha ikilisi olarak sahaya sürülen Veli-Necip ikilisi oldukça etkisiz kaldılar. Necip kendisinden beklenen patlamayı henüz yapabilmiş değil. Sivok-Egemen tandemi ise henüz uyum sorunları yaşamaktalar. İlerideki 3 Portekizli’den fizik olarak en iyi durumdaki Almeida’nın rakip için en moral bozucu  anda bulduğu şans golü dahi Beşiktaş’ın puan almasına yetmedi. Zira, Eskişehirspor özellikle orta sahada oldukça savaşçı bir takım. Klasik 4-4-2 düzeninde oynadılar. İlk 11’de geçen yılki kadrodan farklı olarak defansın solunda Dortmund’dan alınan Dede, orta sahın sağında PL tecrübeli Camara, ve ileri uçta Mehmet Yıldız yer aldılar. Özellikle orta sahanın ortasında görev yapan Alper Potuk-Veysel Sarı oldukça başarılı oynadılar. Henüz 20 yaşındaki Alper, modern futbola uygun bir orta saha oyuncusu potansiyeline sahip olduğu izlenimi yarattı. İlerleyen dönemde milli takım için adı mutlaka geçecektir. İlerideki Serdar Özbayraktar-Mehmey Yıldız uyumu ise sanırım herkesin beklediğinden fazlasıdır. Özellikle Serdar bence sahanın yıldızıydı. İkinci raıda Mehmet’in yerine oyuna giren Batuhan’ın golü ise aslında kumaşının iyi olduğunun göstergesiydi. Oyuna sonradan dahil olarak mükemmel pasıyla golün hazırlayıcısı olan Tello, bu maçta yer almayan Burhan Eşer, Pele ve İskoç liginde gol kralı olmuş Kris Boyd, Eskişehir’in kadrosunun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Daha önce Galatasaray’da başarısız bulunarak bence erken gönderilen Skibbe’nin bu kadroyla başarılı olabileceğini düşünüyorum. Maçın hakemi Bünyamin Gezer’in en büyük hatası 43.dakikada 2.sarı karttan Quresma’yı atamamasıydı.

İstanbul BB- 2  Galatasaray-0

İBB hücumun iki kanadına ve en uca iyi transferler yapıp arkadaki 8 eski oyuncusuyla oldukça hazır ve geçen yıla göre daha organize bir ekip görüntüsü verdi. La Liga’dan tanıdığımız Webo bu yıl adından sıkça söz ettireceğe benziyor. Bulgaristan liginde geçen yılın futbolcusu seçilen Doka da ilk maçı olmasına rağmen GS savunmasının sağına zor anlar yaşattı. Fenerbahçe’de ve geçen yıllarda çok savruk bir görüntü çizen Can Arat’ın takımın en iyilerinden birisi olarak öne çıkması Abdullah Avcı’nın başarısı olarak söylenebilir. GS ise yardımcı antrenör Hasan Şaş’ın 2-5-3 oynayan hücum takımıyız demecini tekzip edercesine maça 3 sağ bek orijinli, toplam 6 defans oyuncusuyla çıktı. İlk 15 dakikada GS’de kimin nerede oynadığını tespit etmekte epey zorlandık. Sahaya dağılımda klasik Fatih Terim kaosu fark ediliyordu. Arsenal’de yıllarca sağ bekte izlediğimiz Eboue sol açık hatta bazen en uçta, Sabri orta üçlüden birisi olarak sahadaydı. Maçın ilk 20 dakikasında GS oldukça arzuluydu ve rahat bir galibiyet alacak izlenimi verdi. Buna rağmen  sadece 1-2 pozisyon bulabildi ve 30.dakikadan sonra oyundaki hakimiyetini kaybederek devreye kadar kalesinde gördüğü üst üste tehlikelerden sonra Muslera’nın hatasıyla mağlup duruma düştü. Muslera, Türkiye’nin bugüne kadarki en fazla bonservis ücreti ödenerek alınan kalecisi. 2010 dünya kupasında Lugano’dan dolayı en yakından takip ettiğim takım Uruguay milli takımı olmuştu. O dönemde takımın en zayıf halkası olarak kendisini görüp Lazio’da oynuyor olmasına şaşırmıştım. Tabi ki genç bir kaleci o dönemden sonra gelişip olgunlaşmış da olabilir. Maçın 2. devresine GS bir oyuncu değişikliğinin yanında 3 pozisyon değişikliği ile başladı. Sabri gerçek bölgesine Yekta onun yerine, Ujfalusi de Servet’in yanına girdi. Yine de 2. yarıya İBB iyi başladı. GS’nin gol bulabilecek bir havası yoktu. Bu arada 4 hakem İtalya’dan bildiğimiz alışılmış Melo kafasını gör(e)mediler. Sercan’ın Çağlar’ın yerine oyuna girmesiyle Eboue bu defa son açıktan sol beke kadar kaydı. GS’liler bu sene bu oyuncu değişiklikleri ile oluşacak pozisyon ve sistem değişikliklerine alışmalılar.

Saygılar...

4 Eylül 2011 Pazar

TEMİZ LİG ŞİKESİ

Fenerbahçe Türk futbol tarihinin en büyük haksızlığı ile karşı karşıya ve acı olan bu haksızlık için ülke içersinde başvurabileceği, hakkını arayabileceği bir kurumun olmaması. Bu süreçte alınan-alınamayan kararlar, yapılan açıklamalar şike soruşturması operasyonunun kendisini şaibeli hale getirmiştir.

Gizlilik adı altında devam eden soruşturmada bazı bilgi ve konuşmaların Mehmet Baransu, Rasim Ozan Kütahyalı, Sanem Altan gibi değerli(!) gazetecilere servis edilmesi şikenin kendisi değil midir? Bu tarz gazetecilerin ve “taraf”lı basının dayatmasıyla, savunması alınmadan kamuoyu nazarında bir kulübün şike yaptığının kabul ettirilmeye çalışılması hangi ahlakla bağdaşır?19 maçta şike tespit etmeyi başaran (!) İstanbul emniyeti, basınımızda kilit maç olarak öne çıkarılan Buca-Fenerbahçe maçıyla ilgili olarak 4-5 futbolcunun ifadesini almış fakat hepsini serbest bırakmak zorunda kalmıştır. Bu maçta şikeyi hakemler ve futbolcular yapmadığına göre haddini aşarak yargılayıp karara bağlama densizliğini gösteren İstanbul Emniyetinden bunun hesabını kim soracaktır?

Fenerbahçe’nin hemen hemen her şampiyonluğundan sonra klasikleşen TFF başkanının değiştirilmesi sürecinde hatırlarsanız oldukça ilginç gelişmeler yaşanmıştı. Aziz Yıldırım zaten arasının iyi olmadığı M. Ali Aydınlar’a ısrarla karşı çıkmış fakat Fenerbahçeli Aydınlar, diğer 3 büyük takımın desteğiyle tek aday olarak seçilmişti.

TFF başkanının Fenerbahçe’nin ŞL’den men edildiğinin ertesi akşamı bir TV programındaki hali gerçekten içler acısıydı. Gözlerindeki korku ve çaresizlik bütün açıklamalarına yansıyordu. Beşiktaş ve Trabzon’un Avrupa Kupalarına devam etmelerini “gösterdikleri iyi niyete” bağladı. Beşiktaş’ın 4-5 maç oynayarak aldığı kupayı iade etmesi iyi niyet göstergesiydi. (gerçi yeni sezon formaları kupa şampiyonuna verilen ay-yıldız ile sunuldu ve tabii Avrupa liginde de oynadılar). Aslında iade edilen sadece tenekeydi. Trabzonspor’un başkanının kefaletle serbest kalıp, yurt dışı yasağı ile birlikte tutuksuz yargılanmakta iken ŞL katılması ise operasyonun “temiz lig hedefi” taşımadığının kanıtı olmuştur. Trabzonspor’un yönetim bazında sessiz kalıp, basının Fenerbahçe’yi bombardımanı arttırdığı dönemlerdeki taraftar guruplarının “şampiyonluğumuz istiyoruz” açıklaması TFF tarafından oldukça iyi niyetle karşılandı. Aydınlar’a göre Fenerbahçe olağan üstü genel kurula giderek başkan seçmiş olsaydı men edilmeyecekti. Yani argo tabirle Aziz Yıldırım'ı satsaydı.

Şampiyonluğumuz TFF tarafından tescil ediliyor ama bundan yaklaşık 10 gün sonra ve çok ilginç bir tarihte kura çekiminden 24 saat önce yine TFF tarafından şampiyonlar liginden men ediliyor. Fenerbahçe yönetim kurulunun “tedbirli olarak küme düşürün” teklifi ise “yazılı belge ile müracaat edip, tüm savunma ve tazminat haklarınızdan vazgeçtiğinizi kabul edin” yanıtıyla bir bakıma reddediliyor. (Beşiktaş’tan da bu istendi mi ki acaba iyi niyetle kupasını iade ederken?!) Olaya finansal yönden bakınca görünen gerçek şu; 20 milyon Fenerbahçe’den alınıp rakibine veriliyor ama yayın geliri korkusuyla küme düşürülemiyor.

Men kararının alındığı gün değerli basınımızda çok yer bulmayan iki ilginç gelişme yaşandı. Sabah saatlerinde Aydınlar, Ankara’da Cumhurbaşkanını ziyaret etti ve büyük olasılık kendilerinin onayını aldı. Ziyaretin hemen sonrasında, ölümle sonuçlanan olaylar nedeniyle 5 maç saha kapatma cezası alan Bursaspor’un cezası Tahkim Kurulundan dönmüş olmasına rağmen ilginç bir şekilde affedildi. (Not: Fenerbahçe hazırlık maçında taraftarları sahaya girdiği için ilk 2 maçı seyircisiz oynayacak) Bu af Fenerbahçe’nin men edilmesiyle ŞL ön eleme hakkı doğan Bursa’ya sus payıydı tabi ki. Trabzonspor’un Fenerbahçe yerine kupaya dahil edilmesinden 1 gün sonra Sadri Şener’in yurt dışı yasağı kaldırılması ise tam bir skandal aslında. Bu yaşananlar kötü bir film senaryosu bile olamayacakken, hepsini hatta daha saçmalarını ortada delil, iddianame vs. yokken Fenerbahçe’nin yaşamak zorunda kaldıkları gerçekten acıdır.

Fenerbahçe taraftarı organize bir şekilde kulübüne 1 milyon TL gelir sağlayabilmek için lisanslı ürünler almaya koşuyor. Ülke genelindeki Fenerium mağazaları, dağılıp, kulübünü yalnız bırakacağı düşünülen fakat tam tersi birbiriyle ve kulübüyle kenetlenen Fenerbahçelilerle dolmuş durumda bugün. Değerli medyamız(!) tarafından her defasında örnek taraftar denilerek şişirilen Beşiktaş taraftarı ve İstanbul’un ulaşımı en kolay yerinde bedava stat sağlanan Galatasaray taraftarının toplamından daha fazla kombine almış durumda o büyük taraftar. Hem de kaçıncı lig maçını izleyeceklerini dahi bilmeden.

Sonucu ne olursa olsun eğilmeyen, kaçmayan, dik duruşuna devam eden ve TFF başkanı M. Ali Aydınlar'ın Tv programında rahatsız olduğunu açıkça ifade ettiği "direnişi" gösteren büyük taraftarı önderliğindeki Fenerbahçe Spor Kulübünden, muhalefet partilerinin (işlenen hukuk skandalına hiçbir tepki koyamayan partilerden ne kadar muhalefet olursa), sivil toplum kuruluşlarının, diğer kulüplerin ... almaları gereken dersler olduğunu düşünüyorum.

Fenerbahçe Yönetimi artık taraftarına layık bir dik duruş ortaya koyarak, süreç sonuna kadar TFF, Kulüpler Birliği ve hükümet ile aynı masaya oturmamalıdır. Bunun başlangıç adımı olarak “gidemezsiniz” dedikleri CAS’a (Avrupa Spor Mahkemeleri) başvurumuzu yaptık. Yönetim burada oldukça dikkatli davranmalıdır. TFF içersinden ve özellikle GS'li eski bir basketbolcu, Türkiye Basketbol Federasyonu eski başkan adayı malum şahsın ve benzerlerinin aleyhte lobi faaliyetlerinin olacağını operasyon süreci bize net olarak göstermiştir.

Süreç sonunda aklanarak “temiz futbol” yalanının arkasına sığınan omurgasızları hüsrana uğratacağımıza tüm kalbimle inanıyorum. 25 Temmuz’daki o tarihi açıklamayı yapan Ali Koç’un ve o açıklama sırasında milyonlarca Fenerbahçe taraftarının gözlerindeki yaş Fenerbahçe düşmanlarının kabusu olacaktır…