1984-85 sezonu; yabancı sayısının ve değişiklik hakkının ikiyle sınırlı olduğu, kaleciye pasın henüz yasaklanmadığı, şampiyonun 2 puan sistemi ile belirlendiği
dönemler…
Galatasaray, Nisan ayında Federasyon Kupası final maçlarında
Trabzon’a üstünlük kurarak kupayı alır. Fenerbahçe 2 Haziran 1985 günü Antalyaspor’u,
Kadıköy’de, İlyas Tüfekçi ve Şenol Çorlu’nun (2) golleriyle 3-1 yenerek
şampiyonluğunu ilan eder. 12 Haziran günü, o zamanki ismiyle Cumhurbaşkanlığı
kupası finalinde bu iki takım Ankara 19 Mayıs stadında karşı karşıya gelir. (Maçın özeti için tıkla)
(videoyu izlerseniz, kaçırdığı penaltı sonrası itiraz eden oyuncuya dikkat:))
Veselinovic’in çalıştırdığı Fenerbahçe kadrosu; 1-Yaşar Duran
2-İsmail Kartal 3-Erdoğan Arıca 4-Hasan Özdemir (Hüseyin Çakıroğlu) 5-Cem
Pamiroğlu(K) 6- Önder Çakar 7-Dusan Pesic 8-Müjdat Yetkiner 9-Şenol Çorlu (Selçuk
Yula) 10-İlyas Tüfekçi 11-Srebrenko
Repcic şeklindedir.
Dünyaca ünlü Jupp Derwall’in çalıştırdığı Galatasaray’ın
kadrosunda ise kalede Yugoslav milli Zoran Simovic, Raşit Çetiner,
Fatih Terim, Semih Yuvakuran, Adnan Esen, Federal Alman Rüdiger Abramczik gibi isimler vardır.
Maçın normal süresi Bülent Alkılıç ve Hüseyin Çakıroğlu’nun karşılıklı
golleriyle 1-1 sona erer. Uzatmalarda da gol olmayınca penaltı atışlarına
geçilir. O günkü kupa maçının yıldızlarından biri, haksız yere 8-0’lık
İngiltere faciasının tek sorumlusu olarak gösterilen, insanların kötü esprilerinin
kahramanı Yaşar Duran (hatırlatma: Fenerbahçe formasını tam 7
sezon başarıyla giymiştir) olur. Simovic ve Fatih Terim’in penaltılarını
kurtararak kupanın Fenerbahçe’ye gelmesine katkı sağlamıştır. Diğeri ise, ikinci
yarıda oyuna giren ve bu maçtan yalnızca 16 ay sonra henüz 29 yaşında iken aramızdan
ayrılan Hüseyin Çakıroğlu’dur.
Aradan geçen 29 yıl ve o günden bugüne kupanın sahibinin
penaltı atışlarıyla belirlendiği İLK final! Soma acısını bir nebze hafifletmek
adına ise stat bu defa Manisa 19 Mayıs.
Fenerbahçe geçen yılki oyun düzenini çok fazla bozmadan, geçen
yıla nazaran biraz daha pasa dayalı bir oyun anlayışı ile sahadaydı. 29 yıl
önceki finalin ilk penaltı vuruşunu gole çeviren İsmail Hoca, yardımcılıklarını
yaptığı Aykut Kocaman-Ersun Yanal sentezi yapmıştı. Mehmet Topal geçen yıl
olduğu kadar savunma içerisine girmiyor, stoperler çizgilere geçen yıl olduğu
kadar açılmıyorlardı. Hocanın planı, küçük üçgenlerle seri paslaşmalar sonrası, özellikle Raul ve Emre aracılığı ile kanatlara indirilen ters toplarla hücum etmekti. Fakat Sow geçen yılki kadar ön alanda bulunmadığı için ya da klasik sezon başı formsuzluğundan ön alanda yeterince etkili olamadık. Ezici oyun üstünlüğümüze rağmen skor yapamayışımızın en önemli nedeni de buydu. Takım savunması sırasında fark ettiğim tek yenilik, orta
üçlüden ileriye en yakın Emre oynamasına rağmen, presin Raul ile başlamasıydı. Portekizli
oyuncumuz da oyun zekası ile sayısız top kazanarak ve bu topları oldukça olumlu
kullanarak sahanın en iyilerinden biri oldu. Geçen yılki yazılarımızda “en iyi
transfer Raul Meireles’in takımda tutulması olur” diyerek oyuncunun kalitesine
inandığımızı belirtmiştik. Fenerbahçe, Raul-Topal-Emre (Alper) orta sahası ile kupa
finalinin tartışmasız tek hakimiydi. Bu durum, lig için oldukça ümit verici
olmasına rağmen 120 dakikada kaleyi bulan şut sayısı 1 (BİR) olan bir takımı
normal sürede mağlup edememek düşündürücü. Bunu, uç oyuncuların günlük
performansına bağlamak iyimser bir yaklaşım olacaktır, zira Sow ve Emenike’nin gol yüzdesi
zaten dün akşamın çok üzerinde değil. Her ikisi de, kolay golleri yapamayan ama
sıra dışı vuruşlara imza atabilen forvetler. Bu noktada kurtarıcı Webo
olacaktır. Fakat 5’e düşen oyundaki yabancı sayısıyla ve kadroya Diego’nun
da eklenmesiyle Webo ne kadar süre alabilecek? Bu konu, İsmail Hoca’nın
halletmesi gereken en önemli sorun olarak gözüküyor. Aslında direk
oynayabilecek yerli bir stoper (bazı maçlarda Alves’ten vazgeçebilmek için) ve rotasyonda
kullanabileceğin bitirici bir yerli santrafor transferi pragmatik çözüm olarak
görünüyor. Muhtemel şampiyonluk sonrası seneye katılacağımız CL de
düşünüldüğünde kadroya yapılacak takviyeler akılcı olacaktır. Umarım iyi oyun
sonucunda fakat penaltılarla kazanılabilen kupa, bu ihtiyaçların görmezden
gelinmesine neden olmaz.
Dün için İsmail Hoca’ya eleştirim; Webo’yu oyuna almamak ve
son değişikliğin Sow-Topuz şeklinde olmasından ötürü olacak. Son vuruşlardaki
eksikliği görüp Webo’dan yararlanabilirdi ya da hiç olmazsa penaltı
vuruşlarımızı genelde kullanan oyuncularımızın saha olmadığını düşünerek (Emre,
Baroni) penaltı vuruşları için bile Webo’yu düşünebilirdi. Kayseri’de oynarken
penaltı atışlarını ve duran topları başarı ile kullanan M.Topuz’un, bize transfer
olduktan sonra futbol karakteri neredeyse tamamen değişti. Takımdaki en faydalı
oyunculardan biri olduğunu düşünmeme rağmen, dün akşam için birçok
Fenrbahçelinin belki de en son penaltı attıracağı oyuncu olurdu. Bu eleştiriyi
yaparken Kadlec tercihi için de teknik ekibi kutlamak gerekir.
Maçın hakemi Abitoğlu emekli olacağı için, yaptığı inanılmaz hataların (neredeyse tamamı alyhimize) detayına girmeyeceğim. Bir cümle ile özetlersek, kendisi, ilk yarıda skorun değişmemesinin tek kahramanıydı.
Kısaca rakibimize değinecek olursak; onlar adına oldukça
olumsuz bir durum söz konusu gibi gözükmekte. Her ne kadar şu anda formsuz
görünseler de orta üçlü (Selçuk-Melo-Sneijder) ve Muslera dışında her
bölgelerinde ciddi sıkıntıları söz konusu. Oyuna sonradan dahil olan Bruma Prandelli’nin maç sonu açıklamaları
da bu kötü görüntünün ekstrası oldu bence. Zira, hoca takımının lige hazır
olduğunu ve şansızlıkla kaybettikleri düşüncesinde.
Volkan, maçta GS tribünlerinin klasikleşen görüntüleri
sırasındaki olgun tavrını, Türk futbolunun gördüğü en çirkef yabancı oyuncunun kaçırdığı
penaltı sonrasında ve maç sonunda da gösterebilmiş olsa, mağlubiyetin acısını
ve hırsını kendinden çıkarmak isteyenlere fırsat vermeyecekti ama yapamadı. Çubuklu
forma ile 12.sezonu ve artık yapamayacak da galiba. Sahaya atılan yabancı maddelerle ilgili olarak iki takım taraftarlarını eşit kefeye koyan değerli basınımız bu olayı konuşmaya, Fenerbahçe'nin köşe vuruşlarında yaşadığı sorunu Galatasaray'ın neden yaşamadığını yorumlayarak başlamalı! Belki o zaman mecburen adil olurlar.
Sonuç olarak; son dönemde yaşadığımız çeşitli sıkıntılardan
sonra sezona kupa ile başlamak çok güzel.
Soma’da hayatı kaybeden maden emekçileriyle birlikte, 1984-85
Cumhurbaşkanlığı kupasını kazandıran oyuncularımızdan bugün aramızda olmayan
Hüseyin Çakıroğlu, Erdoğan Arıca, Sedat Karaoğlu ve Selçuk Yula’yı rahmetle ve
sevgiyle anıyoruz.
Sevgiler, saygılar…