20 Aralık 2011 Salı

Hayde Gidelum


Hızlı tren raylarında bakım olduğundan Kadıköy yolculuğu bu defa kara yolu ile yapıldı. Bozkurt abi o kadar güzel yazmış ki bugün "Şu Fenerbahçeliler Adam Olmaz" diye.  Bolu dağında otobüsler saat 10:00 civarında - maçtan 9 saat önce - mola için sıralandığında çubuklu formalı yolcuların sayısı inanılmazdı. Malum medya organlarında her gün bir yenisi yayınlanan delillere (!) rağmen Pazar Pazar o kötü hava şartlarında onca yolu  göze alan bu Fenerbahçeliler adam olmazdı. Kulüplerine ve başkanlarına sırtını döneceği varsayılan çubuklu formalılar sadece "sevgilerini" haykırmak için Kadıköy'e akın ediyorlardı. Çünkü acılar, haksızlıklar onların sadece "tutkularını" ve "bağlılıklarını" arttırmıştı.

Kadıköy maç günleri bir başka güzel. Soğuk ve yağışlı hava bile buna engel değil. Maç öncesi stat etrafı daha önceki maçlara oranla oldukça hareketli ve kalabalık. Çünkü bu maç, geçen sezonun hesabı ve bu senenin en önemli maçı olarak görülüyordu.

Fenerbahçe, 4-2-3-1 dizilişi ve beklenen 11 ile maça başladı. Trabzon'da oynaması beklenen Henrique'nin yerine orta sahada Colman'ın eşi olarak Aykut sahadaydı. Şenol Güneş maç sonunda söylediğinin aksine daha savunmacı bir kadro ile sahadaydı. Takımını, 4-3-3 görünümlü 4-5-1 dizilişiyle sürmüştü sahaya. En uçta oynayan Burak'a destek kanatlarda sağ bek kökenli Serkan Balcı ve Halil Altıntop ile ortadan Alanzinho'dan bekleniyordu. Bu ikili hücuma değil ama savunmaya oldukça katkı sağladı.  Halil ilk 20 dakika neredeyse sol bek gibi oynadı ya da Gökhan Gönül'ün baskısıyla öyle oynamak zorunda kaldı. Şenol Güneş, kesinlikle 0-0 için sahadaydı ve tek gol ümidi Burak'ın uzaktan atacağı serseri şutlardaydı. Duran toptan golü yedikleri (bu Fenerbahçe'nin bu sezon köşe vuruşundan attığı ilk gol olabilir) anda maç neredeyse bitmişti.

Fenerbahçe maça oldukça etkili ve önde basarak başladı. Mehmet, Selçuk ve Emre'nin iyi oyunuyla orta sahaya hakim oldu. Geçen yılı hatırlatan pas oyunuyla da rakibinin üzerine gitti. 24. dakikada istediği golü bulunca rahatlayarak rakibini daha geride karşılamaya başladı. 2.yarıdaki değişiklilerle Aykut Hoca yine 4-3-3'e döndü. Bu maç için bu duruma takılıp kalmak istemiyorum. Sonuçta uzaktan atılan şutlar dışında rakibine pozisyon vermeden maçı tamamladık. 2. maçı olmasına rağmen Serdar Kesimal kendisine hayran bıraktı. Geçen haftaki maçtan sonra da yazdığım gibi Serdar Kesimal ayağına hakim, sezgileri güçlü, oyunu geriden başarıyla kuran modern bir savunma oyuncusu görüntüsünde. Serdar, topu kullanmadaki başarısı ve atletik yapısıyla taraftarın sevgilisi Lugano'dan bir sınıf üstün görünümdeydi.

Maçın neredeyse önüne geçmiş durumda olan Aykut'un kırmızı gördüğü pozisyonda Gökhan Gönül'ün gereksiz bir uyarıda bulunduğunu düşünüyorum. (Hakeme giderek rakibin darbesinin olmadığını söylemesi) Basınımızın değerli yorumcuları ve Gökhan, faul olması için bir darbenin olması gerektiğini düşünerek hataya düşüyorlar. O pozisyonda darbe olursa direk kırmızı gerekirdi. Gökhan bu davranışını iyi niyetle yaptı fakat bence gereksizdi.

Taraftarın gergin olmasından dolayı maçın tamamlanamayacağı, olayların çıkacağı düşünülmekteydi. Fakat erken gelen Fenerbahçe golü, taraftarların birbirlerini sosyal ağlar yoluyla telkini Tolga Zengin'in maç sonundaki tahriklerine rağmen olay çıkmasının önüne geçti.

Maç sonunda Sadri Şener'in ağrına giden "Hayde" türküsü taraftarın oldukça hoşuna gitti. Maç sırasında dikkat çeken bence önemli gelişme "Genç Fenerliler" taraftar gurubunun ilk defa AZİZ YILDIRIM tezahüratına coşkulu şekilde katılmasıydı. Böylece başkan tüm tribün guruplarının tam desteğini almış oldu.

Geçen yıl alın teriyle(!) 82 puan toplayan takım bu sene 21 puanla 10. sıradayken, şikeyle (!) 82 puan toplayan takım 34 puanla ve averajla 2. sırada. O halde, şu anda 10. sırada yer bulabilen takımın geçen yıl bu yarışta nasıl var olduğu da sorgulanmalıdır.

Uzun bir günün özeti; FENERBAHÇELİ olmak ne güzel bir şey...

Saygılarımla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder