Sezona
Konya deplasmanında skandal bir mağlubiyetle giriş yapınca skor taraftarlarının
ortak yorumu “Ersun Yanal kim yeaa!, hemen kovulsun” olmuştu. Fenerbahçe’yi takip ettiğimden beri
her sezonun tek ortak yanı, “bu hocayla olmaz” olmuştur. Asla sabır yoktur; Hiddink, Löw, Aragonnes gibi 1. Sınıf yabancı
hocalara da kulübün içersinden çıkan Rıdvan Dilmen, Oğuz Çetin, Aykut Kocaman
gibi kendi evlatlarımıza da. Zaten Daum, Mustafa Denizli, Ersun Yanal gibi
isimleri ise göreve gelmeden asmaya başlarız.
Bu
girişten “olmaz diyenler gördünüz mü Ersun Yanal’ı” demeye çalıştığım düşünülmesin.
Fenerbahçe teknik direktörlüğü layık görülen isim her kim olursa olsun en az 1
sezon sabır gösterilmeli ve sonuna kadar desteklenmeli. Zira, kaliteli futbol
basınımızın en önemli hobilerinden birisi Fenerbahçe teknik direktörlerini
eleştirmektir. Bu yıpratma politikası ilk günlerden itibaren isim kullanmadan,
gizliden devamında ise taraftar buldukça açıkça ve acımasızca devam eder. Çok
yakın örnek, Fatih Terim’in yabancı tercihleri “kadroda revizyon” veya “şans
bulamadılar” olurken aynı durum diğer tarafta “Fener’de bazı isimler kadro dışı”
olarak yansır.
Maça
gelirsek; Ersun Yanal, hemen hemen 11’ini netleştirdi. Oynayan Egemen Alves,
Caner, bekleyen Hasan Ali, Bekir gibi oyuncuların durumlarından dolayı yabancılardan
Kadlec ve Yobo’nun öncelikli olarak dışarıdaki isimler olacağı görülüyor. Emenike,
Holmen ve Baroni ihtiyaç duyuldukça 6 isimden birisi olacaklardır. Son iki
haftanın aksine Fenerbahçe maça önde presle başlamadı. Bu durum ilk 45 dakika
devam etti. Kadro aynı olduğundan bunun bir teknik ekip tercihi olduğu
anlaşılıyor. Bunda ilk yarıda Gosso, Özgür ve Petkovic’in iyi oyunları da
etkili oldu diyebiliriz. Özellikle Gosso 2. topları toplamakta ve oyunu
yönlendirmekte ilk yarı için oldukça etkiliydi. 1.devrenin sonunda son haftaların en
iyilerinden Raul’un sakatlığı taraftara “eyvah” dedirtmiş olabilir. Şahsen ben
Selçuk veya Topuz tercihini beklerken Ersun hoca tercihini taraftarın göz
bebeği Salih’ten yana kullandı. Böylece ortadaki üçlü birçok taraftarın
gönlündeki “Topal-Alper-Salih” şeklinde oluştu. Bu üçlünün yaş ortalaması 22.
Bunu bugün yazan herhangi bir futbol yorumcusu olduğunu sanmıyorum. Yıllardır
oluşturulmaya çalışılan algı; Fenerbahçe’nin futbolcu öğütme merkezi olduğu yönündedir.
O yüzden, kimse bu Fenerbahçe’nin geleceği bu isimlerden bahsetmez, ama Sercan
Yıldırım, Erman Kılıç, Yiğit Gökoğlan, Furkan Özcal, Ceyhun Gülselam gibi
isimlerden de bahsetmez. 6. Maçında 4. Beraberliğini
alan GS “rakibine nefes aldırmaz”. “Bruma’yı alanlar (yaklaşık 25 milyon TL
bonservis ile) bu işi bilir, adamın ayakları yere basmaz”. Son 5 maçtır kazanan
FB’nin “kazanmasına rağmen tadı yoktur, renksizdir”.
Fenerbahçe,
son dönemde hep sıkıntı yaşanan Ankara deplasmanından akıllı oyunu sonucunda
aldığı 3 puanla yoluna devam etti. Gökhan Gönül’den sonra ilk yarının en kötülerinden
Alper Potuk’un 2. Yarıdaki performansı beni çok mutlu etti. Kuyt, tam çıksın mı
acaba diye düşündürürken attığı golle çıkmaması gereken ilk adam olduğunu Konya
maçından sonra bir kez daha hatırlattı. Sürekli oynayan oyunculardan Gökhan’ın
haftalardır devam eden kötü oyunu dün özellikle ilk yarı çok göze battı.
Yazımızda,
nedense (!) maçın önüne geçen hakemden bahsetmeden olmaz. Maçın hakemi Serkan
Çınar hemen tüm kararlarında doğru, çok başarılı bir maç yönetmesine rağmen,
(Markus Merk’in de tek-tek tüm pozisyonları açıklamasıyla bu görülmüştür) maç
sonunda eleştirilerin hedefindeydi. Bu izah edilmesi güç durumu anlamak için puan
durumuna bakmamız yeterlidir. Aleyhimize bariz hatalar yapan hakemleri en kısa
sürede maçlarımızda görürken, çok iyi bir maç yöneten Serkan Çınar’ı bir daha
Fenerbahçe maçlarında görüp göremeyeceğimizin takipçisi olacağım.
Maç
sonunda Metin Diyadin’in açıklamaları ne kadar yerindeyse, Gençlerbirliği
başkanı İlhan Cavcav’ın açıklamaları bir o kadar traji-komikti. Kendisine bir
pozisyon anlatılmış ama isimler, pozisyonun oluşu, penaltı beklentisi “hayali “gibiydi.
Bazı gazeteciler “Egemen..el” şeklinde yönlendirmeye çalışsalar da Cavcav,
hayalindeki itme, çekme olan Egemen pozisyonundaydı. Bu halüsinasyondan sonra
hakem kurullarının ve TFF’nin istifasını isteyince komik duruma düştü. Başkan
artık sağlığı gereği bırakmalı. Metin Diyadin, yönlendirme sorularla “hakem”
diyen malum gazetecilere “sonucu etkileyen hata yoktu” diyerek hak ettikleri
cevabı verdi. Ama yüzü kızaracak “adam” var mı? Sanmıyorum.. GS’nin Cumartesi
oynadığı maçtan sonra da benzeri hayali açıklamalar (GS’nin önünün kesilmeye
çalışılması vs) Şükrü Ersoy isimli bir GS yöneticisinden gelmişti. Bu sezon
ligde attıkları 5 golden ikisinin bariz ofsayt, ve bir tanesinin de yanlış
penaltı sonucu gibi maçın sonucunu etkileyen yanlışlar hep lehlerine olmasına rağmen
böyle bir açıklama “hem suçlu hem güçlü” dedirtti en edeplisinden. Zira, Rize
maçı hakemi Ali Palabıyık’ın maçtaki en önemli hatası önünde rakibinin boğazını
sıkan GS kaptanını oyundan atamamasıydı. Gerçi söz konusu takımımızın
oyuncularının rakip takım oyuncularının boğazını sıkması iki haftadır
legalleşmiş durumda.
Maç
sonunda Gökhan Gönül’ün açıklamalarının son kısmı oldukça anlamlıydı; “Önümüzdeki hafta
bizi yalnız bırakmamaları, tribünde tek ses olmalarını istiyorum” Evet haftaya TEK SES olmalıyız.
Saygılar, sevgiler…