Dün
akşam maçtan sonra ve bugün spor yazarlarının ortak analizi (!) “Dengeli maç”,
“0 pozisyon”. İki futbol ulemasının
yazdıklarına bir bakalım. Fotomaç’tan Mert
Aydın’ın yazısının başlığı : “Pozisyon bile yok”..Fanatik’ten Mehmet Demirkol’un yazının ilk
cümlesi: “İki takım oyuncuları da tüm çabalarını
sergilediler ama kurgular bu maçın hakkını hiç vermedi. Bir o kaleye bir bu
kaleye oynanan maçta Fenerbahçe 3 uzak şut ve 2 röveşata çıkarıyorsa,
Trabzonspor'un tek bir pozisyonu dahi yoksa bu derbi iyi değildir”. Dün akşam maç
sonunda Lig Tv ekibi ise yayına M. Reşit Akçay güzellemeleriyle girdi. Yılların
futbol üstadı Şansal Büyüka’ya göre “Oyunun her dakikası Mustafa hocanın
istediği yönde şekillenmiş”.
Gerçekten
şaşırıyor insan. Bir tarafta gol için elinden geleni yapmaya çalışan, en
azından futbol oynamaya çalışan bir Fenerbahçe, diğer tarafta tüm planı
oynatmamak üzerine kurulu, 1 puanı başarı gören Trabzonspor. Şunu söylememiz gerekir ki; kaleye 24 şut
atan, ceza alanına 77 defa top indiren takım için objektif kimse kötü oynamış
diyemez. (Ayrıntılı rakamlar burada)
Sahada rakibine her alanda ezici üstünlük kurmamıza rağmen 3 puanı getirecek
golü bulamadık. Sow’un son saniyedeki pozisyonu veya Webo’nun direkten dönen
vuruşu gol olmuş olsa şu anda bambaşka şeylerin konuşuluyor olacağına da
eminim.
Fenerbahçe
ilk dakikada Holmen ile net bir fırsat yakaladı. Bu pozisyon ile işi erkenden
bitirebilirdik. Zira kaleye ilk ve tek şutunu 60.dakikada atabilen Trabzon’un
gol için hiçbir planı yoktu. 6 maçtır sol bek oynayan Olcan sol önde, stoper
Aykut sol-bekteydi. Takımına zorluklar içinde “futbol” oynatan Hamza hoca’dan
çok daha fazla övgü alan M.R.Akçay’ın tek düşüncesi 1 puandı. Buradan
bakıldığında evet başarılı. Tüm oyunu yönlendiren (!) Trabzon hocası maçın
devamında da sırayla Yusuf, Adrian ve Henrique gibi ön tarafa en yakın tüm
oyuncularını çıkarıp, sağ bek Zeki ön-libero Abdulkadir’i oyuna dahil etti.
Janko değişikliği ise kanımca sırtı dönük top alsın, faul alıp zaman çalsın düşüncesiyle
yapılan bir hamleydi.
Fenerbahçe
tarafında; Elazığspor’dan bile daha katı savunma anlayışıyla oynayan bir rakibe
karşı 11’in değişmez oyuncuları Bruno Alves ve özelikle Raul Meireles’in
eksikliği hissedildi. 5 haftadır Fenerbahçe’nin oyun kurgusunda stoperler
kanatlara açılıyor, ön-libero geri ortaya girip alan genişleterek oyun kurulmaya
çalışılıyor. Yani takım, hücum ederken
3-4-3 gibi diziliyor. Bu plana göre, bundan önceki maçlarda oyuna topu daha
ziyade sağ taraftan Alves aracılığıyla sokuyorduk. Bekir savunma görevini
yerine getirmesine rağmen topu oyuna sokmada aynı başarıyı gösteremedi. Bu
bloğun tam önünde de gizli oyun kurucu görevinde Raul’u görüyorduk. Orta sahada
Raul’un yerine forma bulan Holmen çok koştu, mücadele etti ama oyunu
yönlendirme konusunda eksik kaldı. Bu kadar savunmayı düşünen bir takıma karşı
oynamasak bu ikilinin eksikliği hissedilmeyebilirdi. İlk yarıdaki baskılı
oyunumuzdaki tek eksiğin en uçtaki Webo ile Egemen-Bekir ikilisi arasındaki
mesafenin fazla olmasıydı diye düşünüyorum. Bu, dönen topların kısmen rakiple
paylaşılması rakibe nadir de olsa ani akın fırsatları verdi. II. Devre, Fenerbahçe
golü bulabileceğinin sinyallerini veriyordu. Ersun hoca ilk yaptığı (55.dakika)
Alper-Emre değişikliği ile sıkıntıyı tespit etmiş gibiydi. İyi oynamalarına
rağmen Alper-Holmen ikilisinden birinin değişmesi mantıklıydı. Ama bu isim çok
da hazır görünmeyen Emre yerine geçen hafta Ankara’da Raul sakatlanınca 2.devre
gayet başarılı oynayan Salih olabilirdi diye düşünüyorum. Hocanın yaptığı 2. değişiklik
(Holmen-Emenike) ise sanki ilk değişikliğin inkârı gibiydi. Eski halinde
olmamasına rağmen Emre değişikliği ile rakibi iyice bunaltmaya başlamışken,
orta sahayı boşaltarak forveti dörtlememiz Trabzon’un nefes alıp çıkmaya
başlamasına sebep oldu aslında. Çok koşan Holmen yoruldu ise şayet, yerine Mehmet
Topuz düşünülebilirdi.
Kısaca
hakemden bahsedecek olursak; Hüseyin Göçek denince aklımıza hemen 2010-11
şampiyonluk sezonundaki 90+4’te Santos’un golüyle kazandığımız G.Antep maçı
geliyor. En facia 10 hakem yönetimi listesi yapılsa, o son derece kritik
maçtaki Göçek yönetiminin bu listeye gireceğine eminim. Ayrıca kendisinin,
sosyal medyada GS formalı resimleri de dolaşınca açıkçası dün akşam Kadıköy’de
gerilimi yüksek bu maçta işi oldukça zordu. Düdüğüne çok sık başvurdu ve oyunu
sürekli durdurdu. Bir dönem hakemlik de yapan birisi olarak şunu
söyleyebilirim; hakem kendisini riske atmak istemiyorsa en küçük müdahaleye faul
çalar. Hakemin dünkü bu tutumu bilinçli olmayabilir fakat, bunun oyun planı oynatmamak,
oyunu soğutmak üzerine olan tarafa yaradığı aşikar.
Maç
sonunda saha içinde yaşanan küçük gerilimin normal olduğu fikrindeyim. Zira,
gerilimi oldukça yüksek bir maçtı. Maçın hemen bitiminde henüz oyuncular
duşlarını almamışken, stat boşalmadan Trabzonspor başkanı İ.Hacıosmanoğlu’nun
seyirci çıkışında ne yapmaya çalıştığı oldukça açıktı aslında. Emniyetin
güvenlik tedbirlerine uymayıp, “ben istediğim yerden girer, çıkarım” şeklinde
film repliği kafasında olursan dün akşamı ucuz atlattığımızı söyleyebilirim. Fakat
bazı basın kuruluşları olayı “Trabzon başkanına saldırı olarak” lanse etmesi,
başkanın da hedefine kısmen ulaştığının göstergesiydi. Belki de maçtan fazla
konuşulması gereken şey de bir Trabzonspor yöneticisinin akıl, mantık almayan açıklaması;
“Türk futbolundan Fenerbahçe’yi silemezlerse yazıklar olsun”. Maalesef Türk sporu, bu seviyeye inmiş
durumda, bu şuursuz düşüncenin 4. Büyük kulübümüzü yönetiyor olması inanılmaz!
Milli
maç arasına 2 maçta yaşanan 5 puan fireyle her şeye rağmen 16 puanla lider
girdik. GS maçına kadar önümüzde Erciyes deplasmanı, G.Antep ve Bursa
deplasmanı var. Alınacak 9 puan ile şampiyonluk için büyük avantaj
sağlayabiliriz. Takımdaki iştah ve fiziki yeterlilik bu yönde umutlanmamızı
sağlıyor.
Son
olarak, her fırsatta kupa isteyen Trabzonspor’un 3 Temmuz sonrası oynanan toplam
8 müsabakada Fenerbahçe’yi hiç yenemediğini, hatta bu 8 maçta sadece 2(iki) gol
atabildiğini hatırlatmak isterim.
Şimdiden
herkese iyi bayramlar.
Saygılar,
sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder