Rakipler Cuma ve Cumartesi puan kaybedince
Kadıköy’deki Erciyes maçı ile puan farkını açma fırsatı yakaladık. Maça
beklenildiği gibi Volkan, Bekir-Alves-Gökhan-Caner, Topal-Emre-Alper,
Kuyt-Sow-Emenike 11’i ile başladık. Yedek kulübesinde cezası biten Baroni’nin yerine
Raul’un olması benim için sürprizdi. Fakat Raul, Alper’in yerine oyuna
girdikten sonra takımımızın orta sahada ve dolayısıyla oyuna hakim olması ile
hocanın bu kararında haklı olduğunu gördük. Raul Meireles elimizdeki en önemli
oyunculardan birisi olmasına rağmen kendisinden çeşitli sebeplerle bir türlü
istediğimiz verimi alamadık. Ben halen önümüzdeki maçlarda, dün olduğu gibi takıma
çok faydasının olacağı düşüncesindeyim.
Düştü denilen Erciyesspor, son 4 haftada 9 gol atıp, kalesinde sadece 1 gol görüp ve 4 galibiyet alarak Kadıköy’e gelmişti. Maçın ilk 2
dakikasında da nasıl tehlikeli bir rakip olduklarını 2 pozisyon ile gördük.
Erciyesspor, Fransız ligi kökenli 4 sert zenci, ara transferde Braga’dan gelen
Edinho ve oyuna sonradan giren Bosna-Hersek milli takımının oyuncularından
İbricic ile iyi yabancılardan oluşuyor. Bunun yanında Altay kökenli genç
kalecileri Gökhan Değirmenci, Yasin Öztekin, Murat Yıldırım gibi Türk
oyuncularıyla hiç de düşecek takım görüntüsünde değil. Kuyt’un attığı gole
kadar da hiç geri adım atmayarak Kadıköy’de GS ve Trabzon gibi takımlardan çok
daha pozitif futbol oynadılar. 33. dakikadaki golden sonra ise oyundan düştüler
ve kontrol tamamen Fenerbahçe’ye geçti.
Fenerbahçe, Alper’in kanattaki iyi performansı neticesinde
hücumda bir opsiyon daha kazandı. Böylece ceza alanı çevresinde daha kalabalık
olabiliyoruz. Oyunun içerisinde Alper sol kanada geçince kanatlarda değişmeli
oynayan Sow veya Kuyt ikilisinden biri ortaya geliyor. Nitekim ilk golümüz,
Alper sol, Sow sağ önde Kuyt da ortada Emenike’nin hemen arkasında ortada
oynarken geldi.
62.dakikada yenilen penaltı golüne takım olarak öyle
çabuk tepki verdik ki ve Caner’in bu sezonki 10. asistinde Emenike’nin golü ile
puan farkını 2.devre başındaki duruma getirmiş olduk. Bu dakikadan sonra ise
çok sayıda gol pozisyonundan yararlanamadık. Bu pozisyonların birçoğunda
başrolde Sow vardı. 2. kaçırdığı pozisyondan sonra gözyaşlarını tutamadı Musa.
Birçok kişi de bu durumu eleştirdi. “Demek ki, çalışmıyor…ağlaması gereksizdi…”
gibi yorumlar yapıldı. Ben bu durumu sevdiğim bir lafla kısaca tarif edip yorum
yapmak istemiyorum; “öz ağlamazsa göz ağlamazmış”.
Cezalandırmak için değil, oyundan düştüğünü gördüğü
için de Ersun hoca tarafından oyundan alındı. Zira devamında hoca soyunma
odasına giden tünelin girişine kadar oyuncusuna eşlik edip kendisini teselli
etmeye çalıştı. Musa, bu takımın en önemli parçalarından birisi.
Diğer yanda Emenike, kritik gollere imza atsa da
takımdan kopuk bir görüntü sergiliyor. Birinci yarıda bir pozisyonda kaleye
öyle odakladı ki bom boş pozisyondaki Kuyt’ı göremedi. Sanırım devre arası
gerekli uyarıları oldukça sert aldı ki, 2. yarıda topu her aldığında boştaki
arkadaşlarını aradı.
Dün akşam takımın en iyilerinden biri 2.devrenin
başında bir yazımızda eleştirdiğimiz Volkan Demirel’di. Öyle 2 kurtarış yaptı
ki; geçen haftaki gol sevincini hazmedemeyenlerin yerinde olmak istemezdim.
Mehmet Topal ve Caner takımın diğer öne çıkan isimlerdi. Kuyt tam bir takım
oyuncusu ve her hafta aynı çizgisinde.
Maçın hakemi Çağatay Şahan, Emre'ye atılan kasıtlı tekmeyi
görmemesine, penaltı pozisyonunu bence yanlış yorumlamasına rağmen başarılı
sayılabilecek bir performans sergiledi. En azından bu sezon izlediğim aklından
çeşitli hinlikler geçirmeyen birkaç hakemden birisiydi. (Bizim için bu bile
"başarılı" kategorisinde)
Konyaspor maçından sonraki yazımda Sivas ve Eskişehir
deplasmanlarından alınacak 2 puanın iyi olacağını yazmıştım. Yine aynı
düşüncedeyim, puan farkı göz önüne alındığında bu hafta da dahil
deplasmanlardan alınacak 1 puan kötü olmaz.
Her puan kaybından sonra benzer açıklamalar yapan
karşı taraftan bir kulübümüz TFF tarafından engellenmeye(!) çalışılan
şampiyonluktan ziyade çekişmeli geçecek 2.lik yarışına konsantre olmalılar.
Karşı tarafın diğer kulübünün futbol direktörünün açıklamasını da o kulüpte
yeni olmasına bağlıyorum. Zira söz konusu kulüp, göğsünde taşıdığı 2. yıldızı
"kapı-kapı dolaşıp yalvararak", hak etmeden taktığında, kendisinin o
camia ile herhangi bir bağı yoktu. Tabi bir de ileride pişman olunacak büyük laflar etmemek
gerekir.
Hababam sınıfının Kadıköy’de olması dün akşamın
güzelliklerinden birisiydi. Oyuncularımız da ilk goldeki sevinçleri ile onlara
hoş bir mesaj yolladılar. Açık söyleyeyim, TV’de her serisini halen her defasında izlediğimiz “hababam sınıfı”
başka takımlı olsaydı kıskançlığımdan çatlardım.
Saygılar, sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder