25 Mart 2014 Salı

Yanal’ın Takımları 2. Yarılarda Çöker




Son 3 sezondur saha içi ve dışında oynanan çeşitli oyunlara karşı verilecek en güzel cevap üst üste alınacak şampiyonluklar olacaktır diyorduk. Bitime 8 hafta kala dünkü deplasman galibiyeti ile bu hedefe bir adım daha yaklaştık.

G.Antepspor, geçirdiği şanssız(!) sakatlık dolayısıyla devre arasının en önemli transferi Bruma'dan yoksundu. Fakat iki hafta önce rakibine yumruk atarak direk kırmızı kart gören ve 3 maç ceza alan savunmanın önemli ismi Gilles Binya’nın cezası hafta içinde 1 maça indirilmiş ve bu maçta oynaması sağlanmıştı. PFDK tarafından verilen 3 maç ceza “kamuoyunu tatmin etmemiş". Baroni’nin sarı kartlık dahi olmayan, Egemen’in rakibine dokunmadığı pozisyonlarda, Caner’in rakibinin “lan” lafıyla atılmaları sonrasında aldıkları cezalar hangi kamuoyunu rahatlatmak için indirilmemişti peki? Bu kararları verenler Emenike’nin Binya’yı ne hallere düşürdüğünü gördüklerinde akıllarına hala ortaya çıkmayan para sayma görüntüleri gelmiş midir? “Kendi kazdığı kuyuya düşmek” bu durum için oldukça uygun bir deyimimiz. Bu manada söyleyecek çok lafımız olsa da biz maça dönelim.

Maçın başlamasına yarım saat kala kendisini deneyen Volkan iyi hissetmeyince kaleye Mert Günok geçti. Ligin ilk haftasındaki Konya maçı ve 2.haftadaki Eskişehir maçlarında da kaledeydi. 2.haftada maç 1-0 lehimize devam ederken son dakikalarda kurtardığı penaltı ve 90 dakika muhteşem oyunuyla o gün belki de ligin seyrini değiştirmişti. O günleri hatırlarsanız Konya mağlubiyeti sonrası Ersun Hoca’nın kellesini isteyenler az değildi. Mert, dün de maçın 3. dakikasında gösterdiği refleks ile Fenerbahçe’nin kalesinin uzun yıllar emin ellerde olduğunun mesajını veriyordu. 

Bu pozisyon 3 haftadır kazanan Gaziantep’in maç boyunca bulduğu tek pozisyondu. Sergen Yalçın, üçü stoper dörtlü savunmanın önüne göbeğe defansif yönlü Orhan-Birol ikilisi, kenarlarda Serdar ve Mustafa (genelde göbekte oynayan bir oyuncu) önlerinde Traore ve en önde Cenk ile 4-4-1-1 düzeni ve defansif bir kurgu ile sahadaydı. Orta alanı kalabalık tutup, takım halinde topun arkasında kalarak orta alanda boş alan bırakmamayı planlıyordu. Fenerbahçe ise orta alandaki bu kalabalığı 1. bölgeden direk 3. bölgeye attığı toplarla aşmayı bildi.

Fenerbahçe açısından Alper Potuk yerine Raul Meireles’in 11’de başlaması bir çok kişi için sürpriz olsa da, Gaziantep’in orta sahayı kalabalık tutup, blok halinde topun arkasında olacağını öngören Ersun Yanal adına doğru bir hamleydi. Zira Raul geçen hafta 55’te Alper’in yerine oyuna girdikten sonra pas oyununda Alper’e göre daha iyi olması ve tecrübesiyle orta sahayı toparlamış ve oyunun üstünlüğünün takımımıza geçmesine yardımcı olmuştu. Devre arasındaki yazımda da özellikle deplasmanlarda ve derbilerde Raul’a çok ihtiyacımızın olduğunu yazmıştım. Nitekim Raul dün, Liverpool günlerini hatırlatan üst düzey bir oyun ortaya koydu. Mehmet Topal ve Emenike ile birlikte takımın en iyilerindendi. Fenerbahçe’nin bulduğu iki golde de savunmanın arkasına doğru atılan çok uzun paslar ile Emenike’nin insanüstü gücüyle bulunan gollerin tesadüf değil aksine Ersun hocanın maç taktiğinin detaylarından olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen ilk golden sonra Kuyt’ı da bu yüzden tebrik etmiştir.

Fenerbahçe fizik güç ve performans olarak yine doğru zamanda üst seviyeye çıktı. Bunu, dün en rahat kazandığımız deplasman galibiyeti ile çok açık gördük. Basınımızın çok bilen yazarları bu rahat galibiyetimizi muhtemelen Gaziantep’in “kötü oyununa” bağlamışlardır. Evet, Gaziantep kötüydü çünkü Fenerbahçeli oyuncular fizik güçleri ile tüm ikili mücadeleleri kazandılar ve rakiplerine hiç boş alan bırakmadılar. Facia hakem kararları ile (Sivas, Elazığ deplasmanları) oluşturulmaya çalışılan deplasman fobisi yalanı da açığa çıkmış oldu.

Ligimizin en tartışılan hakemlerinden birisi olan Halis Özkahya’nın dün akşamki rahat tavırları ve maçı olması gerektiği gibi yönetmeye çalışması ligin ateşinin düştüğünün en güzel kanıtıydı aslında!

İkincilik mücadelesi veren takımlardan birinin düştüğü durum ise gerçekten ilginç. Son iki sezon şampiyon olmalarına rağmen Avrupa’nın saygın sitelerinden “transfermarkt”ın verilerine göre sezon başında (Bruma, Melo, Chedjou, Umut, Erman Kılıç) için sadece bonservis olarak ödedikleri para 54,3 milyon TL, devre arasında ise (Veysel, Burdisso, Ontivero, Oğuzhan, Koray, Telles, Salih Dursun, Umut Gündoğan, Hajrovic) için 45,4 milyon TL. Bunca yüklü harcamaya rağmen devre arasını transfersiz geçiren rakibinin her türlü tek taraflı desteğe rağmen 11 puan arkasında kalmak!? Kadrolarında 2 sağ-bek (Sabri, Eboue) varken devre arasında +2 sağ bek (Salih Dursun, Veysel Sarı) için ödedikleri 8,3 milyon TL, futbol direktörlerinin deyimiyle “tez konusu kurumsallıklarının” örneklerinden biri olmalı. 

Rakiplerimiz şu andan itibaren 4 kez yenilmemizi bekleyecek. 26 maçta 2’si hakem kararı ile olmak üzere 4 defa yenilen Fenerbahçe’nin son 8 haftada 4 maçta yenilmesini bekleyecekler. Tabi bu arada kendileri de bütün maçlarını kazanmak zorundalar. Onlar adına daha kötü olan ise; çekişmeli geçecek ikincilik mücadelelesinde, oynanacak GS-FB ve BJK-FB maçlarında rakiplerinin puan kaybı için Fenerbahçe’yi desteklemek zorunda kalacaklar.

Merak etmeyin, umutsuzluğa kapılmayın Ersun Yanal’ın takımları lige iyi başlar, sezon sonuna doğru tepe taklak olur. Haydi yayınlayın istatistiklerinizi!

Saygılar, sevgiler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder