6 Şubat 2012 Pazartesi

Sow Must Go On

Yarının gazetelerini hazırlamak için ofislerinde harıl harıl çalışan gazeteciler de muhtemelen içinde Sow geçen kelime oyunlu manşetler üzerinde tartışıyorlardır an itibariyle. Ben de bu tarife uyan bir başlık atmasaydım içim hiç rahat etmeyecekti. Aslında "o golü dedem de atardı" diye tabir edilebilecek bir golden başka takıma çok katkısı olmadı Sow' un. Kaldı ki yoğun bir trafiğin ardından ayağınının tozuyla yeni takımıyla ilk maçına çıkan bir oyuncuyu da eleştiri konusu edecek değilim zaten.

Henüz Türkiye'ye geldi Sow. Adamakıllı antreman yapmadı. Belki de 18 kişilik kadrodaki diğer 17 kişiden çoğunun adını bile bilmiyor. Mevkilerini, özelliklerini... Aykut'un, henüz takıma katılmış, fiziksel olarak hazır olsa bile takım arkadaşlarıyla antreman yapmamışi takımı tanıyacak vakti olmamış birini derbide ilk 11'de oynatmasının iki sebebi olabilir. Böyle kritik bir maçta Sow'dan beklentilerinin üst seviyede oluşu ya da diğerlerinden umudunu kesmesi.

90 dakikayla ilgili de bir iki cümle sarfedelim. Birbirinden farklı iki Fenerbahçe vardı sahada. İlk 45 dakika oyunu yönlendiren, ikinci 45 dakika da rakibin topu ayağında tutmasına müsade eden. Bu, birkaç maç haricinde son bir yıldır alışık olmadığımız bir görüntü. Geçtiğimiz sezonun ilk yarısının son maçıyla başlayan istikrar sürecinin en önemli unsuru topla oynama yüzdemizdi bence. Topu ayağında tutan bir Fenerbahçe, tribünleri ve ekran başındakileri rahatlatırken, rakibin de dengesini bozuyordu. Şu zor günlerde de can simidimiz olan özellik buydu. Bu kadar karanlık bir ortamda liderin 3 puan gerisindesin ve en ciddi şampiyonluk adaylarındansın. Bu istikrarı sağlayan da elbette istikrarlı ön liberolar, gemiyi yürüten Kaptan, Caner, Stoch, Topuz gibi dönüşümlü de olsa parlayan, maç kurtaran destek kuvvetleri idi. İstikrar, şartlar ne olursa oslun vasatın altına düşmeyen oyuncu performansları, kim oynarsa oynasın bozulmayan, oturmuş bir oyun düzeni gibi saha içi faktörler ile taraftar desteği, özenilesi kurumsal yapı vb. gibi saha dışı faktörlerin etkisiyle bir yıldır devam ediyor(du). Çok kötü oynayıp yenildiğimiz Galatasaray maçı başta olmak üzere, diğer puan kayıplarımızda, bazen Kocaman'ın bazen diğer unsurların hataları oldu, olmaya da devam ediyor.

Daha düne kadar dost meclislerinde sarfedilen "kötü oynuyoruz" eleştirilerine karşı görüşüm, "belki de son kez kötü oynuyoruz" şeklinde oluyordu. Çünkü artılarımız, eksilerimize tahammül edecek kadar çoktu. Dilerim bu son 45+45 dakika, bir iyi oynayıp bir kötü oynadığımız, ama nihayetinde kötü oyunu düşündürtmeyecek skorlar ve sportif başarılar elde ettiğimiz bazı dönemlerin göstergesi olmasın. Bu son olsun... İstikrar da Sow da devam etsin...

Sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder