Öncelikle futbol analizi okumak için yazıyı açanlardan özür
diliyorum. Zira bu deplasmandan sonra da futbol yazmayacağım.
Güzel kızım, okul öncesi eğitim çağındayken yaşadığımız
sorunlardan birisi her şeyden önde tuttuğu “kazanma, başarma hırsıydı”. Yanlış
bir tutum olsa da ilerleyen yaşlarda bu duygusunun törpüleneceğini
düşündüğümüzden o anlık mutsuz olmasının önüne geçmek amacıyla oynadığımız
oyunda her seferinde bilerek kazanmasını sağlardık. Nitekim ilkokula
başladıktan sonra düzenli devam ettiği voleybolun da etkisiyle bu olumsuzluğu
yendik. Şimdi ise onun için önemli duygulardan birisi “adalet” ve eşit
şartlarda yarışılması. En küçük iltiması dahi kabul etmiyor. Bu durum sadece
benim kızımın değil 9-10 yaşına gelmiş hemen her çocuğun duygusudur. İlkokul çağındaki bir çocuğun dahi kabul
edemediği iltimas ve eşitsizlik koca koca adamları ise nasıl oluyor da rahatsız
etmiyor.
Futbolu çok seviyorum, 1984-85 şampiyonluğumuzdan bu yana
Fenerbahçe’yi severek takip ediyorum. 1990’lı yıllarda Cumartesi 5-6 saat
bilet kuyruğunda, Pazar yine 5-6 saat Maraton tribünü önünde maç kuyruğunda
beklemeyi, Perşembe öğleden sonra izin alarak Kadıköy’e yola çıkıp, sabah mesaiye
yetişmek için hemen maç bitiminde Ankara’ya dönmeyi göze alacak kadar Fenerbahçeliyim.
Ama son yaşananlar ve belki de yaşadıklarımızın sadece yüzde birini bilen kızımın
akşamki gözyaşlarından sonra Türk futbolundan soğumak üzereyim.
1996-2000 yılları arasında yaşanan adaletsizliğin çok benzerini son 3 yıldır
yaşıyorduk. Son haftalarda ise artık iyice zıvanadan çıktı. En basitinden, takımımızın en formda
oyuncusu, Egemen yapmadığı faul
sonrası 2 haftadır oynayamıyor, bir başka oyuncu ise herkesin ve yardımcı
hakemin gözü önünde attığı dirseğe, hakemlerin gözünün içine baka baka ettiği
küfürlere rağmen sahada…
Dün akşam LİG TV’nin hakem yorumcusuna göre Fenerbahçe’nin 2
penaltısı verilmedi. Baroni’ye gösterilen kırmızı kart ise yüzde yüz hatalıydı.
TRT’nin hakem yorumcusuna (kendisi 21.09.2011 tarihinde Karabük’te oynanan bir
maçta haklı olarak bir kaleciye kırmızı gösterdiği için hakemliği bırakmak
zorunda kalmıştı) göre Fenerbahçe’nin farklı iki pozisyonda penaltısı verilmedi
ve kırmızı kart yüzde yüz hatalıydı. Sonuç; tartışılan 4 penaltı pozisyonu ve
bir haksız kırmızı kart. Yediğimiz golün öncesindeki el pozisyonunu saymıyorum
bile.
Evet,
Fenerbahçe kötü
oynuyor…
Ersun Yanal’ın
takımları hep böyle…
4 deplasmandır
galibiyeti yok…
Maalesef hakemler
formsuz ama art niyet yok herkese kötüler…
Bunlarla vicdanınızı rahatlatın “temiz-lig “çiler. Hatta
ortak pankart da yaptırın!
Merkez Hakem Kurulu hangi kıstaslara göre hakem ataması
yapıyor gerçekten şaşkınlık içeresindeyim. Fenerbahçe taraftarının damarına
basarcasına üst üste yapılan hakem görevlendirmeleri bugün gelinen durumun ilk
sebebidir. Gören, okuyan olur mu bilmiyorum ama futbolu yönetenleri yöneten(!)
bu kurula bir-kaç soru yöneltmek istiyorum:
1-Sosyal medyada tuttuğu takımın formalı resimleri boy boy
gezen ve geçmişte yaptıklarıyla (16.04.2011 tarihindeki Fenerbahçe-G.Antep
maçının meşhur hakemi) Fenerbahçe taraftarının hiç haz etmediği bir hakemi elinizdeki
onca hakeme rağmen bu maça atamaktaki amaç nedir?
Serkan Çınar |
2-29 Eylül 2013 tarihindeki Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçını
kamuoyunun geneline göre başarıyla yöneten Serkan Çınar’ın söz konusu maçta
aldığı puan nedir? O tarihten bu yana bir daha Fenerbahçe maçına çıkamadığı
gibi, neden yalnızca 1(BİR) süper
lig maçında görev alabilmiştir? Söz konusu maçta veya daha sonra çıktığı tek süper
lig maçında (23.12.2012 Akhisar-Sivas) hangi vahim hatayı yaptığı için kara listeye alınmıştır?
3- MHK başkanı Zekariya Alp’e göre, Fenerbahçe’nin son iki
deplasman maçında yaşanan hakem rezaleti, kendisinin bir takım aleyhine yapılan
basit bir hakem hatasından sonra özür dilemek zorunda
kaldığı durumdan daha mı kabul edilebilir bir durumdur? Kendisi yine kanal
kanal gezip en çok mağdur edilen takımı ilan edecek midir?
Son soru; Şampiyonluk yolunda önleri kesilmeye çalışılan(!) bir
kulübün Fenerbahçe-Kasımpaşa maçından hemen sonra yaptığı basın açıklamasındaki “Fenerbahçe zirvede
yalnız mı bırakılmak isteniyor” sorusuna bir TFF veya MHK yetkilisi cevap
vermeyi düşünüyor mu, yoksa gereği yapıldı mı?
Bir paragrafta yönetim kurulumumuza, Caner’i, “hangisini
vereceksin lan” dediğini sanarak oyundan
atabilen hayalpereste, tükürük halüsinasyonu görüp hakem raporunu değiştirme cüretinde
bulanan zavallıya, Egemen’in faul dahi yapmadığı pozisyonda hışımla üzerine
koşan voleybol hakemine düdüğünü astıramadınız ya, eski basketçi dün akşam o
penaltıları o yüzden vermedi, Kemal Yılmaz isimli yardımcı o yüzden Baroni’nin rakibinden
kurtulma çabasını tekme olarak gördü. Artık kamuoyuna duyurmayın, lütfen gereğini yapın!!
İyi yanından bakalım; Fenerbahçe 4.deplasman sonunda
hakemlere yenilmemeyi öğrendi!
Son söz; Dün akşam, 90+3’te Gökhan Gönül kaleye giren topu
çizgiden çıkardı ya, işte o an, Santos’un 90+4’te attığı golü hatırladım. Hakem aynı zat olduğu için değil!
Saygılar, sevgiler…