Son 3 sezondur saha içi ve dışında oynanan çeşitli oyunlara
karşı verilecek en güzel cevap üst üste alınacak şampiyonluklar olacaktır
diyorduk. Bitime 8 hafta kala dünkü deplasman galibiyeti ile bu hedefe bir adım
daha yaklaştık.
G.Antepspor, geçirdiği şanssız(!) sakatlık dolayısıyla devre arasının en önemli transferi Bruma'dan yoksundu. Fakat iki hafta önce rakibine yumruk atarak direk kırmızı kart gören ve 3 maç ceza alan savunmanın önemli ismi Gilles Binya’nın cezası hafta içinde 1
maça indirilmiş ve bu maçta oynaması sağlanmıştı. PFDK tarafından verilen 3 maç ceza “kamuoyunu
tatmin etmemiş". Baroni’nin sarı kartlık dahi olmayan, Egemen’in rakibine
dokunmadığı pozisyonlarda, Caner’in rakibinin “lan” lafıyla atılmaları
sonrasında aldıkları cezalar hangi kamuoyunu rahatlatmak için indirilmemişti
peki? Bu kararları verenler Emenike’nin Binya’yı ne hallere düşürdüğünü
gördüklerinde akıllarına hala ortaya çıkmayan para sayma görüntüleri gelmiş
midir? “Kendi kazdığı kuyuya düşmek” bu durum için oldukça uygun bir deyimimiz. Bu manada
söyleyecek çok lafımız olsa da biz maça dönelim.
Maçın başlamasına yarım saat kala kendisini deneyen Volkan
iyi hissetmeyince kaleye Mert Günok geçti. Ligin ilk haftasındaki Konya maçı ve
2.haftadaki Eskişehir maçlarında da kaledeydi. 2.haftada maç 1-0 lehimize devam
ederken son dakikalarda kurtardığı penaltı ve 90 dakika muhteşem oyunuyla o gün
belki de ligin seyrini değiştirmişti. O günleri hatırlarsanız Konya mağlubiyeti
sonrası Ersun Hoca’nın kellesini isteyenler az değildi. Mert, dün de maçın 3.
dakikasında gösterdiği refleks ile Fenerbahçe’nin kalesinin uzun yıllar emin
ellerde olduğunun mesajını veriyordu.
Bu pozisyon 3 haftadır kazanan Gaziantep’in maç boyunca
bulduğu tek pozisyondu. Sergen Yalçın, üçü stoper dörtlü savunmanın önüne göbeğe
defansif yönlü Orhan-Birol ikilisi, kenarlarda Serdar ve Mustafa (genelde göbekte
oynayan bir oyuncu) önlerinde Traore ve en önde Cenk ile 4-4-1-1 düzeni ve
defansif bir kurgu ile sahadaydı. Orta alanı kalabalık tutup, takım halinde
topun arkasında kalarak orta alanda boş alan bırakmamayı planlıyordu. Fenerbahçe
ise orta alandaki bu kalabalığı 1. bölgeden direk 3. bölgeye attığı toplarla aşmayı
bildi.
Fenerbahçe açısından Alper Potuk yerine Raul Meireles’in
11’de başlaması bir çok kişi için sürpriz olsa da, Gaziantep’in orta sahayı
kalabalık tutup, blok halinde topun arkasında olacağını öngören Ersun Yanal
adına doğru bir hamleydi. Zira Raul geçen hafta 55’te Alper’in yerine oyuna
girdikten sonra pas oyununda Alper’e göre daha iyi olması ve tecrübesiyle orta
sahayı toparlamış ve oyunun üstünlüğünün takımımıza geçmesine yardımcı olmuştu.
Devre arasındaki yazımda da özellikle deplasmanlarda ve derbilerde Raul’a çok
ihtiyacımızın olduğunu yazmıştım. Nitekim Raul dün, Liverpool günlerini
hatırlatan üst düzey bir oyun ortaya koydu. Mehmet Topal ve Emenike ile
birlikte takımın en iyilerindendi. Fenerbahçe’nin bulduğu iki golde de
savunmanın arkasına doğru atılan çok uzun paslar ile Emenike’nin insanüstü
gücüyle bulunan gollerin tesadüf değil aksine Ersun hocanın maç taktiğinin
detaylarından olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen ilk golden sonra Kuyt’ı da bu
yüzden tebrik etmiştir.
Fenerbahçe fizik güç ve performans olarak yine doğru zamanda üst
seviyeye çıktı. Bunu, dün en rahat kazandığımız deplasman galibiyeti ile çok
açık gördük. Basınımızın çok bilen yazarları bu rahat galibiyetimizi muhtemelen
Gaziantep’in “kötü oyununa” bağlamışlardır. Evet, Gaziantep kötüydü çünkü
Fenerbahçeli oyuncular fizik güçleri ile tüm ikili mücadeleleri kazandılar ve rakiplerine
hiç boş alan bırakmadılar. Facia hakem kararları ile (Sivas, Elazığ
deplasmanları) oluşturulmaya çalışılan deplasman fobisi yalanı da açığa çıkmış
oldu.
Ligimizin en tartışılan hakemlerinden birisi olan Halis
Özkahya’nın dün akşamki rahat tavırları ve maçı olması gerektiği gibi yönetmeye
çalışması ligin ateşinin düştüğünün en güzel kanıtıydı aslında!
İkincilik mücadelesi veren takımlardan birinin düştüğü
durum ise gerçekten ilginç. Son iki sezon şampiyon olmalarına rağmen Avrupa’nın
saygın sitelerinden “transfermarkt”ın verilerine göre sezon başında (Bruma,
Melo, Chedjou, Umut, Erman Kılıç) için sadece bonservis olarak ödedikleri para
54,3 milyon TL, devre arasında ise (Veysel, Burdisso, Ontivero, Oğuzhan, Koray,
Telles, Salih Dursun, Umut Gündoğan, Hajrovic) için 45,4 milyon TL. Bunca yüklü
harcamaya rağmen devre arasını transfersiz geçiren rakibinin her türlü tek
taraflı desteğe rağmen 11 puan arkasında kalmak!? Kadrolarında 2 sağ-bek (Sabri, Eboue) varken devre arasında +2 sağ
bek (Salih Dursun, Veysel Sarı) için ödedikleri 8,3 milyon TL, futbol
direktörlerinin deyimiyle “tez konusu kurumsallıklarının” örneklerinden biri olmalı.
Rakiplerimiz şu andan itibaren 4 kez yenilmemizi
bekleyecek. 26 maçta 2’si hakem kararı ile olmak üzere 4 defa yenilen
Fenerbahçe’nin son 8 haftada 4 maçta yenilmesini bekleyecekler. Tabi bu arada kendileri de bütün maçlarını
kazanmak zorundalar. Onlar adına daha kötü olan ise; çekişmeli geçecek
ikincilik mücadelelesinde, oynanacak GS-FB ve BJK-FB maçlarında rakiplerinin puan
kaybı için Fenerbahçe’yi desteklemek zorunda kalacaklar.
Merak etmeyin, umutsuzluğa kapılmayın Ersun Yanal’ın
takımları lige iyi başlar, sezon sonuna doğru tepe taklak olur. Haydi yayınlayın istatistiklerinizi!
Saygılar, sevgiler..